16 Mayıs 2014 Cuma

Başlığım Karanlık. Nedenini SOrMA !



Bir defterin sayfalarına mürekkep olacak kadar çok sevilir bazı insanlar.
Ömründe bir daha göremeyeceğin, sesini duyamayacağın, kokusunu alamayacağın, herhangi bir uzvuna dokunamayacağın,  aynı sofrada yemek yiyemeyeceğin, birlikte yolculuk yapamayacağın, siyaset tartışmalarının içinde kaybolamayacağın….. bir insana yazdın mı sen hiç Marsi?
Ben yazdım. Abime yazdım. Beni bir yerlerden izleyen abime. Ona hiç soru sormuyorum artık. Cevap vermeyecek bana çünkü. Zaten bu sıralar başı çok sıkışık olmalı. Yanına çok fazla insan gitti çünkü.
Ben hem abime yazdım hem de abime anlatacak kadar değer verdiğim insanları koydum cümlelerin içine. Sonra o insanlar çıktı hayatımdan.
Ölü defterine yazılan cümlelerin içine koydum diye mi gittiler yoksa dolaylı yoldan beni öldürmek için mi çıktılar hayatımdan, bilmiyorum.
Özlüyorum. En çok abimi özlüyorum. Sonra hayatımdan çıkan insanları bir ölüyü özler gibi özlüyorum. Ve bir kez daha diyorum: Yeryüzünde adalet yok.
Rahat yatağımda ayaklarımı uzatmış, ışık altında cümlelerimi peş peşe sıralarken birçok ölü beden toprağın altında ve yine birçok beden karanlığın içinde ölü bedenlerinin ışığa çıkıp iki büklüm olmuş şiş vücutlarını toprağa bırakmak için bekliyorlar. Ölü bedenleri ışığa kavuşunca umut bitiyor yeryüzünde nefes almaktan canı yanan insanların dünyasında. Geride kalanlar yaşıyor ama feryat figanlarla, gözyaşlarında boğulurcasına, bir yumrunun boğazında kalırcasına, aldığı her nefeste yanıp kül olurcasına, yaşıyor.
Yaşıyor. Ama nasıl ? “ Oğlumun bir saç telini verin,yalvarırım.” diyen bir anne nasıl yaşarsa öyle yaşıyor.
Yaşıyor. Daha saatler önce o cehennemin içinden bir şekilde sağ çıkıp borçları için, evladının eğitimi için aynı cehennem çukurundan başka bir yere gitme şansı olmadığı için aynı ölüm tehlikesini göze alacak kadar yaşıyor bir baba.
Yaşıyor. Belki günlerce o enkaz altında kalacağını bile bile bir umutla kırk beş dakikalık oksijen tüplerine sarılırcasına yaşıyor(du) bir adam.
Yaşıyor. Kırk sekiz saatten fazla süredir babasının iş yerinin önünde nöbet tuttuğunu bilmeden annesinin babasının yanına yardıma gittiğini sanıp “ Anne, babam yorulmuştur, o gelsin ben gideyim.” diyen bir çocuğun baba özlemini öğrenmek zorunda kalması kadar yaşıyor bir kız çocuğu.
Yaşıyor. Bir hafta sonra oğluna sünnet düğünü yapacak olan annenin , sekiz yaşında bir kız çocuğunun kardeşinin sünnetinin olup olmayacağını bilemediği kadar ve babam beni “Canım kızım, güzel kızım diye severdi.” derken  yaşadığı acı kadar yaşıyor bir aile .
Ve yaşıyor. Fakire dağıtılan kömürü zenginler mi çıkarsın diyebilecek bir et parçası!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder