12 Aralık 2017 Salı

Şu Sigara Ciğerini Küle Çevirmeden...



Ben biraz sakinleştim Dünyalı, sen nasılsın ?
Kalbide çalan şarkıyı biliyor gibiyim. Belki bir ressam, belki bir mimarım. Belki de gece uyurken karanlıktan korkma sebebin?
“Her” ile başlayan şarkılarda yer alan mıyım ? Giden mi kalan mı benim tarafım? Hangisiyim Dünyalı?
Topraklarım yeşertmiyorsa yüreğini, bana bir bardak su ayırmana gerek yok, ziyana gerek yok. Çünkü biliyorum ki bana ayırdığın her su senin kendi matarandan eksiliyor.
Bıraktığım kabusların ardından o sulardan sen iç Dünyalı.
Cümlelerin ardına koyduğun kırmızı işaretler gönül bahçenin cennetinde bir gün yeşile dönsün, evren sadece senin için dönsün şu hayatta bir kere de olsa.  Olmaz mı Dünyalı?

10 Aralık 2017 Pazar

İlk ve Son Uyarım!

Yaşım çok ileri bir yaş olmasa da yaşadıklarım, gördüklerim,  örümcek kafalılarla muhatap olmamayı öğretti.
İki kişilik konularda araya giren üçüncü kişiye ne düştüğünü sen benden daha iyi biliyorsun Dünyalı. Biliyorsun da neden hala üstüne düşeni temizlemiyorsun? Kendini de ona mı benzetiyorsun, bilemiyorum ama ben biraz bundan şüpheleniyorum. Çünkü gerçek bir pisliği temsil ediyor gibisin. Küçücük aklınla kendi cumhuriyetini kurup seni büyütenlerin aklına girip insanları mutsuzluk çukuruna atıyorsun. Çünkü kendin herkesten daha çok mutsuzsun. Çünkü sen satılıksın Dünyalı. Mutsuz ve satılık.  Dilerim bir gün kendi yalnızlığında ve hiçliğinde boğulur gidersin. Ardından çok gülerim. Senden tek isteğim dilini , etini, kemiğini benden çekmen. Zira pis mahluklarla uğraşmayı sevmem.
Bu arada Dünyalı, burada senaryoyu da hikayeyi de ben yazar, ben yönetirim. Yolu da ben çizer, istediğime yol istediğime yön veririm. O küçücük akıl fukarası beyninle ne bana bir daha yol vermeye çalış ne de kendi çizdiğim yolu bana öğretmeye. Benim gittiğim yol sana yol olamaz Dünyalı.  
Sen yine anlamadın Dünyalı. İyisi mi düğümlenen yollarını açmanın yollarını ara. Yoksa en büyük çıkmazların içinde debelenip koca bir yalnızlığa yükseleceksin. Yükseldikçe düşeceksin. Çünkü senin yükün kanatlarını kırıyor Dünyalı. Bu sefer yere çakılışın çok sert olacak. Kendini korumanın yollarını ara. İşin içinden nasıl en az hasarla çıkarımın yollarını düşün aklındaki tünellerde.
Şimdi sana kırmızı bana yeşil ışık yanıyor. Sen yerinde kal canım Dünyalı. Tüm yollar benimdir.

28 Ekim 2017 Cumartesi

Zamanın İçinde Zamanı Kovalayanlardan Mısınız?

Nereden başlayacağımı biliyor olsam da bazen bilmiyormuş gibi davranmak işime gelmiyor değil. Biliyorum, bazen sen de öyle yapıyorsun Dünyalı. Bazı şeyleri biliyorsun ama susmak en iyisi dermişçesine çekiliyorsun kenara ve olanı biteni bir köşeden izliyorsun. Yaptığımız ne kadar doğru bilmiyorum ama kafam rahat oluyor. İçim rahatlamasa da kafam rahat oluyor.
İşin aslı kafamın içi de çok rahat olmuyor ancak geride bırakma eylemini kafamın içinde genellikle başarıyla gerçekleştirdiğim için bir problem olmuyor. An geliyor kafamda öfke nöbetleri boy gösteriyor ancak üstüne bir bardak sade soda içip olanı biteni midemdeki absürt tatla geçiştiriyorum .
Sorun nedir diyecek olursan hayat telaşı vs vs… Yoruluyorum uzun trafikli yolculuklarımda. Sabahın karanlığında telefonumdaki alarmı kapatmak zor gelmiyor ancak eve dönüş yolunda metrobüste tüm İstanbul’a merhaba deyince oturup sinirimden ağlayasım geliyor, yalan yok.
Bazen sınıflardan çıkıp öğretmenler odasına doğru giderken camdan İstanbul’un siluetine bakıp bu şehri ne kadar da sevmediğimi fark ediyorum. Üstelik bir defa değil, binlerce defa aynı farklılığa el sallıyorum. Ama gidilmiyor da bu şehirden. Nasıl bir çelişkidir bilinmez ama bu da hayatımın iki yüzlülüğü olsa gerek.
Hayatın acımasız olduğunu çok çok öncelerden beri oturup burada uzun uzun konuştuk seninle Dünyalı. Aynı mevzulara derinlemesine girip seni sıkmak istemiyorum ama konuşmadan da olmadığını sen benden iyi biliyor gibisin ?
Kimden ne farkı var da derin tutkularda yüzmek istedi insanoğlu anlayamıyorum. Evrenin sonsuz boşluğunda uçsuz bucaksız zamanlarca dolanmak, koşmak ya da oturmak ne zaman can sıkacak onu da anlayamıyorum. Hafızadan yavaş yavaş silinen şeylerin hafızamdan silindiği gibi zamanın kendi içinde de silinip silinmediğini ya da zaman boşluklarında nereye gittiğini öğrenmek istiyorum. Bir de Dünyalı, zamanın hızını plank hareketi dışında nasıl yavaşlatırım onu öğrenmem gerekiyor.
Zaman bulamamak canımı sıkıyor. Birçok şeyi aynı dakikalar içinde gerçekleştirmeye çalışmak kaburgalarımı göğsüme bastırıyor ve nefes alırken güçlük çekiyorum.  Zaman yönetimini kaybettim canım Dünyalı.
Daha önce neleri kaybetmiştim, söyler misin?


30 Ağustos 2017 Çarşamba

Fonda Aynı Şarkı "2"


Ama o son bir türlü gelmek bilmedi kahramanım için. Çentikler tüm duvarı kapladı, parke taşları doldurdu. Hatta çentik üstüne çentikler atıldı ama başlangıcını yok ederek gelen o son bir türlü gelmedi. Oysa o kadar da uzun bir başlangıcı olmamıştı hayat üstünde. Kısaydı, kısacıktı. Gerçi kimin zaman algısında yüzdüğünü bilmeden bu yorumu yapıyordu. Ama artık kuyudan çıkış yoktu ve içine düştüğü kısırdöngüde takılı kalmaktan bezmişti. Elleri gitmiyordu yeni bir çentiğe ve dipsiz karanlıkta öylece uyuyakaldı ansızın. Uyandığında kaburgaları göğsüne batarcasına acı çekiyordu. Adeta kıvrandırıyordu bu acı onu. Daha fazla kelimeye ve art arda dizilmiş cümlelere ihtiyacı vardı burada biraz daha kalabilmek adına. Ama olmuyordu. Artık kendi karanlığında ve kendi kuyusundayken birkaç insan görüp de eski hazinesine yeniden kavuşamayacaktı. Ve sessizce düşündü.
Karanlığa gözleri hiç alışamamışken çizdiği çentikleri tek tek silse en başa dönebilir miydi? Madem son gelmiyordu, başlangıca tekrar geri dönerek hayatını sıfırlayabilir miydi?
Bilmiyordu ama denemekten zarar gelmezdi. Belki de geri dönüş yolunda beklediği son onu yakalayacaktı? Özel bir günde mi olurdu bu yoksa sıradan bir günde mi, şimdi de bunu düşünmek istedi kahramanım. Ama cevabını bilemedi. Önce biraz hileyle karışık üçer beşer silmek istedi çentikleri ama o zaman da sonun geldiği gün onu dürüstçe karşılayamayacağı için ansızın hüzne kapıldı. Geriye dönmediği her günü tekrar çizdi. Şimdi daha mutluydu. Günler günleri kovaladı, çentikler silindi, duvarlarda boşluklar görünmeye başladı. Çentikler silindikçe oda aydınlandı, kahramanımın göğsündeki o acı dinmeye başladı. En azından artık gece yarısı nefesi kesilerek uyanmıyordu. Duvardaki çentikler gün geçtikçe azaldı…azaldı… ve azaldı. Son bir çentiği kalmıştı. Ve son hala gelmemişti. Belki de keramet başlangıçtaydı?

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Fonda Aynı Şarkı

Uzak diyarların birinde kelimeleri birbirine işleyen, aralarında bir bağ olduğuna inanan biri yaşarmış. Her bir kelimeye derin derin bakar, üstünde uzuun uzun düşünmeden ardına koyacağı kelimeye sırayı vermezmiş. Günler geçmiş, aylar geçmiş ve bir an gelmiş , tükenmiş.
Ne yapmalı ne etmeli derken kendisini kırmızı koltukların peş peşe sıralandığı bir yerde bulmuş. Ne olup bittiğini anlayamadan insanlar doluşmuş içeriye. Yanından onlarcası geçmiş de kimseye dönüp, ben neredeyim?, dememiş. Biraz bekledikten sonra aklıdaki kelimelerin yeniden ona “merhaba” dediğini duymuş, gülümsemiş. Biraz insan görmekmiş tüm marifet. Tek başına kaldığında kendi kendini tükettiğini o gün o dakika anlamış.
Peki ama marifet insanların varlığında mıydı yoksa insanların yüzlerinde gördüğü keder ya da mutlulukta mıydı? Derin düşüncelerinde boy vermeye çalışırken kendi karasularında boğulduğunu fark etti. Neyse ki nefesi kuvvetliydi ve kendisini karaya çıkarmayı başarmıştı. Soluklandı, kurulandı ve yenilendi. Kumdan kaleler yapmanın aklının ve kalbinin etrafına duvar örmekten daha kolay olduğunu fark etti. Yine aynı kumdan kalenin birkaç büyük dalgayla harabeye dönüşüne şahit oldu. Hiç fark etmiyordu. İster kafanın etrafında isterse bir kumsalda olsun, kaleler işgal edilmeye ve yıkılmaya mahkûmdu.
Mahkûmiyetini kendi aklının o soğuk zindanında geçirme kararı almıştı artık. Düşünceleri, acıları adeta onu titretiyor ve duvardaki çentikleri tek tek çoğaltıyordu. Bu kısırdöngü hiç bitmeyecekti. Çentikler duvarı kapladıkça ilk çentiği silip yerine yenisini çizecekti. Ve böylece kendi sonunu başlangıcını yok ederek getirecekti.   

10 Ağustos 2017 Perşembe

Örtmenim Örtmenim !

Terden yüzüm erirken biraz daha büyüdüm artık Dünyalı. Piso öğretmen oldu! Sultan’ın fendi Piso’nu yendi vallahi…
Öğretmen oldum ama bende işler biraz tersten yürüdü canım Dünyalı.
Mezun olduğumu sanarken olamadım, KPSS serüvenine başladım, dönem ortasında mezun oldum, çalışmak istediğim özel okulla görüşmeler yaptım, sözleşmemi imzaladım, sınava girdim ve öğretmenliğe başladım.
Sana öğretmenliği anlatmayacağım. Neden diye soracak olursan daha pek bir şey anlayamadığımdan dolayı. Ama gelecek günler güneşli…
Şu sıralar sosyal hesaplar üzerinden bazı şeylere merak saldım. Bu merakımı gidermek için zaten şu an elinden geleni yaptın ve sayfama girdin. Sen gerisini bana bırak Dünyalı.
Dünyalı, sıkılmadın mı tek kalmaktan? Hiç mi gelmez yanına benden başka bir misafir? Hayır anlayamıyorum, iyi de bir dinleyicisin, misafirperversin. Yanına her geldiğimde en sevdiğim şarkıyı da çalıyorsun. Çay kahve ikramın biraz düşük performanslı ama önemli değil, çok aram yok zaten onlarla. Ama yine de bir çikolataya hayır diyemem, bilirsin. Sahi kaç zaman oldu o kırmızı jelatinli çikolatamı yemeyeli? Her neyse… Dünyalı, büyüdüm de öğretmen oldum ya hani, böyle bi acayip oldum ya. Artık kendi bağımsızlığımı tamamen ilan etmek üzereyim. Tam bağımsızlığı elime alıyorum almasına da sorumluluklarımda artıyor. Artık  o gelecek kaygılarım biraz azalmış olsa da daha büyük pencereler açılıyor önüme. O pencerelerden ufka baktığımda korkmuyorum ama her şey nasıl sıraya girip de hallolacak çok merak ediyorum. Adeta efsane bir sezon finali yapmış  dizi gibi şu an hayatımdaki duygular. Yanlış anlamayın, kısır döngüde çürüyen ve dakikalarca birbirinin suratına bakıp üç tane merdiveni otuz sekiz dakikada çıkan insanların gösterildiği Türk dizilerinden bahsetmiyorum. Zaten artık televizyon programlarından ve amaçsız dizilerden gına geldi. Özel hayat diye bir şey kalmadı artık, fark ettin mi Dünyalı? Yahu kocanla sorunun varsa gerçek kişilere git. Milyonlarca insanın önünde aile sorunlarını konuşman seni ne kadar yüceltiyor? Benim gözümde aksine, alçaltıyor. Ben okulda, işte, mahallede eş bulamadım da dur bir  tv programına çıkayım. Sonrası zaten binbir rezillik.
Hatırlıyorum, ben çocukken insanlar tartışma programlarını izler bir de döner etrafındaki insanlarla kendi görüşlerini konuşurlardı. Şimdi ne adam akıllı tartışma programı kaldı ne de insanlarda birbirine saygı. Biz bittik artık Dünyalı. Karşıt bir görüşe asla tahammülümüz yok. Peki ama neden? Neden böylesine kutuplaşmayı seçtik? Şartlar gereği mi? Ama o şartları da biz sunmadık mı kendimize? Kendi düşen ağlamaz mı diyorsun şimdi de? Ama çocuklar ağlar Dünyalı, çocuklar ağlar. Onları ağlatmaya, yeni oluşan ahlak kavramlarını benliklerinde bozmaya, geleceklerini karartmaya hakkımız yok.
Bu yazımı kaç kişi okur bilmiyorum ancak beni okuyan sana sesleniyorum, iyi bir nesil yetiştireceğime söz veriyorum!