20 Ocak 2023 Cuma

Merdiven Yasak

 Kalabalık bir günü geride bırakmıştık. Narkozun etkisi artık tamamen geçmiş, misafirler dağılmış, odada ben, yavrum ve annem kalmıştık. İki gece hastanede kalmamız gerekiyordu. Bu standart bir uygulamaydı. İlk gecemiz çok rahattı. Ertesi gecemiz de öyle. Çarşamba günü artık evimize gidecektik. Ancak bazı sebeplerden dolayı ilk süreçlerimizi annemin evinde geçirecektik. Zaten doktorum bir hafta merdiven inip çıkmamam gerektiğini belirtmişti. Nasıl hareket edeceğimi nelere dikkat edeceğimi tek tek söylemişti. Bir hafta sonra kendi kontrolüm olacaktı. Kendime iyi bakacağımdan emindi zaten. O yüzden kendi evim yerine anneme gitmek biraz beni rahatlatacaktı. 

Artık sonunda evdeydik Dünyalı. Önce Çınar’ı yıkadık. Bizim bir aile geleneğimiz var biliyor musun Dünyalı. Bebeklerin ilk üç banyo suyuna cildi güzel olsun diye yumurta kırılır. İlk yumurtamızı da kırmış olduk. Biraz emdi biraz mama yedi ve sonra uykuya daldı. İlk zamanlar olduğu için sık sık emzirmek gerekiyordu. Bu yüzden alarmımı kurdum, o sürede ben de biraz uyuyacaktım. Öyle de yaptım. Alarm sesine uyandım ama Çınar’ı bir türlü uyandıramadım. Annemi çağırdım, o denedi. Gözünü yarım yamalak bir açıyor sonra kapatıyordu. O sırada kuzenim geldi. O da denedi. Yine uyanmadı. Bir maşrapanın içine su koyup ayaklarını suya koyduk çocuk yine uyanmadı. Artık biraz paniklemeye başlamıştım. Bir şeylerin ters gittiği çok belliydi. 

Henüz bir çocuk doktorumuz yoktu. Fikir alabilmek adına kuzenimin danıştığı doktora durumu aktardık. Bize verdiği yanıt “Hemen Çapa Acil’e gidin”. Hazırlanana kadar biraz da olsa midesine bir şeyler gitsin diye mama hazırladık. Ben çenesini açtım annem kaşıkla ağzına mama akıttı. Sonra taksi geldi. 

Dikişlerimden dolayı öne oturmak zorundaydım. Bebeğim kuzenimin kucağında uyuyordu. Ama uyanmalıydı. Uyanmadı. Yol boyu gidene kadar uyanmadı. Araç hastaneye yanaştığında annemlere beni beklememelerini, hemen hastaneye girmelerini söyledim. Çünkü rahat hareket edemiyordum. Beni beklemeleri demek zaman kaybıydı. Öyle bir korku vardı ki içimde Dünyalı, korkuma hazır değildim. 

Hastaneye vardığımızda saat akşam 5 olmak üzereydi. Dediğimi yaptılar ve annemler benden önce hastaneye girdiler. Hastane girişinde 7 basamaklı bir merdiven vardı. Demirlerden tutunarak inmeye çalıştım. Sonra önüme açılan koridorda annemleri aradım. Çoktan muayene odasına alınmışlardı ve Çınar’ın gözleri açılmıştı. O an derin bir nefes aldım. En azından bir şey olacaksa da artık hastanedeydik ve Çınar gözlerini açabilmişti.  

Doktor benim gebelik sürecimi ve hastane çıkıştaki genel bilgileri sordu. Doktorun yaptığı ilk yorum benim gebelik şekerimin bebeğe geçtiği ve Çınar’ın da bir anlık şekerinin düşmüş olmasıydı. Evden çıkmadan önce ağzına akıttığımız mamada muhtemelen şekerini yükseltmişti ve kendine gelmişti. Ama doktorlar tedbiri elden bırakmadılar ve bir sürü test yaptılar. Bunların sonucunu beklemek gece yarısını bulmuştu. Çıkan sonuçların birinde enfeksiyonun yüksek çıktığı ve tedavi sürecinin başlayacağını bunun için hastaneye yatışın yapılacağı söylendi. Saat gece yarısını geçmişti çoktan. O kadar saftım ki, Çınarla bir odada kalacağımı düşünüyordum. Hatta abimler annemi eve götürecek, bana ve Çınar’a çanta yapıp geri gelecek diye planlar yapmıştım. Ama Çapa’nın bebek bölümünde yer olmadığı için bizi Gaziosmanpaşa’da başka bir hastaneye sevk ettiler. Tamam, sorun yoktu. Sonuçta yan yana olacaktık. Bir süre acilde sevk için ambulans bekledik ama ben yine dikişlerimden dolayı ambulansa binemedim. Çınar babasının kucağında gitti ben kuzenimle. Hastane merdivenlerini bir kez daha inip çıkarken kulağımda doktorun sözleri vardı. "Merdiven yasak." İronikti. Daha ilk günden yasağı delmiştim. Bu çok acıydı Dünyalı. Gerçekten bu yasağı delmek zorunda kalmak kalbimi çok kırmıştı. Hastaneye vardığımızda Çınar’ı çoktan kuvöze koymuşlardı. Bebek yoğun bakımındaydı. Oraya koymak için beni beklememişlerdi bile. Peki bu nereden çıkmıştı? Kuvöz ne, yoğun bakım ne demekti Dünyalı? Hani yanında olacaktım?? O an nasıl yıkıldığımı, zaten çoktan düşmüş gardımın bir kez daha nasıl yerle bir olduğunu sana ifade edemem.  

Sonra bizi görüş için yukarı çağırdılar. Önlük giydirdiler, başıma bone taktılar. Kapıdan içeri girdiğimde bir sürü bebek bir sürü acı gördüm. Bazıları avucum kadar, bazısı bir sürü cihaza bağlı, bazısı kuvözün en dibine sığınmış… Benim yavrumun da gözleri kapalı elleri kolları hareket ediyordu. 

Öyle bir an ki Dünyalı. Evladın orada diğer çocuklardan daha iyi durumda diye şükrediyorsun ama onu orada bıraktığın için için paramparça. İster istemez ağlıyor insan. Hemşire bana neden ağladığımı, durumunun gayet iyi olduğunu, içimin ferah olmasını istedi. İyi ama o yanımda değildi. Ben ona dokunamıyordum bile. Ne zaman çıkar dediğimdeyse bunun cevabını sabah gelecek doktorun vereceğini söyledi sonra görüş bitti diyerek beni oradan çıkardı. 

Yatış işlemlerinden sonra da evlere döndük. Saat sabahın beşiydi. Ben de eşim de çok yorgunduk. Uyumadan önce ona bir soru sordum. Bu bizim sınavımız dimi?, dedim. Evet diyerek bana sarıldı. 

Bizim için çok uzun bir gün olmuştu. Oğlumu dokuz ay karnımda taşıyıp kucağıma aldıktan iki gün sonra onu küçücük bir kuvözün içinde hiç tanımadığı bilmediği seslerin içinde yalnız bırakmıştım. İçimdeki vicdan döngüsünü tahmin edebiliyor musun Dünyalı? 

 


Hoşgeldin

 Birkaç sonraki pazarteside bebeğimi kucağımı alacağımdan habersiz koca karnımla cehennem sıcağı yazı yaşamaya devam ediyordum. Sıcak beni çok zorluyordu. Ellerim ayaklarım Shrek karakterinden beterdi. Eşimin terliklerini giyiyordum artık. Hamileliğin dokuzuncu ayı o kadar gereksizdi ki Dünyalı. Sekiz ayda her şey çözümlenebilirdi bence. Neyse. Olan olmuş düzen böyle oluşturulmuş. 

Doğumdan önceki Cuma günü günlük rutin kontrolüme gittiğimde içimdeki minik kuşun çok fazla bekleyemeyeceğini ve pazartesi günü tekrar kontrole gittiğimde artık doğum için gün vereceğini belirtmişti doktorum. Tam da o pazartesi gecesi yine uyuyamamış, tansiyonum ilaçlarla baskılanmış, sabah kahvaltısı yapılıp kontrole doğru yürünmeye başlanmıştı. Eşim gece çalışmış ve ben evden çıkarken yeni gelmişti. O da uyumak için benden haber bekliyordu. Kontrolde her şey yolundaydı. Doktorla doğum için Perşembe günü için sözleşmiştik. Ben de sevinmiştim küçük dayısıyla aynı gün doğacak diye. Ama sonra doktorun içine bir kurt düştü ve biz bir NST daha çekelim ne olur ne olmaz dedi. NST de sıra beklerken de eşimi arayıp sen uyu bugün doğum yok dedim. Sonra annemlere vs haber verdim. Sanırım duruma en çok sevinen abim oldu.  

Bir yarım saat sonra tekrar NST sonucumu doktora gösterdiğimde oğlumun nabzının yavaşladığını ve doğumun o gün öğlen ikide olacağını söyledi. Yatış için hemen işlemleri başlattı.

Ama ben buna hazır değildim. Kısacık bir sürede olsa kendimi çoktan perşembeye hazırlamıştım. 

İlk iş annemlere haber vermek oldu. Onlarda da bir panik havası… Sonra eşimi aradım. Ama ulaşamıyordum. Çoktan uyumuştu ve tüm gecenin yorgunluğuyla telefonu duymuyordu. Kaç kere aradım hatırlamıyorum. Hastaneden çıkıp hem onu kaldırayım hem valizimi alayım diyorum doktor izin vermiyor. Olamaz doğuma kadar NST de bağlı kalacaksın diyor. Son çare karşı komşumu aradım. Artık kapıyı mı kırıyorsun ne yapıyorsan yap ablacım nolursun dedim. Neyse ki kapı kırılmadan kocamı uyandırmayı başardı Velda abla. Velda abla kocamı uyandırmaya çalışırken ben çoktan hasta önlüğümü giymiş, cihazlara bağlanmıştım. Hemşirelere ameliyat için gerekli bilgileri veriyordum. 

Saat 1e doğru annemler geldi. Ardından hemşireler ve hemen doğuma alıyoruz dediler. Saat daha iki olmamıştı. Bir bile olmamıştı. Odadan herkesi çıkarıp beni ameliyat için hazırladılar. Ve o kocaman asansöre bindirdiler. 

Ameliyathane o kadar soğuktu ki o yaz sıcağından kurtulduğum için o kadar sevinmiştim ki Dünyalı, anlatamam. Uzun zaman sonra serinleyebilmiştim. Ama tansiyonum tavan yapmış, 17’lere çoktaan çıkmıştı ama artık uyku zamanıydı. Gözümü açtığımda her şey bambaşka olacaktı. 

Gerçekten de öyle oldu Dünyalı. Anesteziden yeni yeni gözümü açtığımda hemşirelere ben uyandım diye seslendim. Yanıma geldiler ve odaya gittiğimizi belirttiler. İlk sorum iyi mi ya da nasıl olmadı. Küvöze girdi mi? Evet Çok şükür ki korktuğum başıma gelmemişti. Oğlum odada beni bekliyordu. Ama ben henüz tam ayılamamıştım onu kucağıma verdiler. Çok bulanıktı. Bebek kokusu da yoktu. En ilginci de buydu biliyor musun Dünyalı. Hiçbir zaman o bebek kokusunu alamadım. Ne o ilk an ne de sonraki aylarda. Her neyse… Bir yandan da ameliyattan dolayı canım yanıyor, doğumun etkisiyle ısı kaybı yaşıyorum ve zangır zangır titriyordum. Ara ara uykuya dalıp sonra uyanıyordum. Ama oğlum benimle olduğu için çok mutluydum Dünyalı. Sonra babası kucağına aldı, bakıştılar. Her şey istediğim gibiydi. 

Çok şükür yumuk bir bebeğe kavuşmuştum. Hayatımın en güzel pazartesisini yaşıyordum. Bana en güzel hediyeyi veren bir pazartesinin içindeydim. 

Senin en güzel pazartesin hangisiydi Dünyalı? 


11 Ocak 2023 Çarşamba

Sancılı Bir Pazartesi

 

Selam canım Dünyalıımmmm,

Sözde geri dönmüştüm değil mi ama yoktum yine kaç zamandır. Sanırım günlerim biraz tempolu geçiyor. Sen beni affedersin bilirim..

Yeni okulumda çok mutluyum Dünyalı. Tıkır tıkır yürüyor her şey. Elbette bazen aksaklıklar oluyor ama insan üstünde yük hissetmiyor. Hooop diye akışına gidiveriyor olaylar. Ama merak etme burada pazartesileri durgun geçiyor. Aslında dikkat ettim de son zamanlarda hayatımda pazartesiye dair pek de bir aksiyon olmadı. Yoksa hayat evrenim kendisine yeni bir gün mü seçiyor? En iyisi bekleyip görelim.

Ama yeni maceralarımı beklerken neden geçmiş pazartesilerimi unutayım ki? Öyle değil mi Dünyalı? Hatırlarsan en son bir pazartesi günü erkek bebek dünyaya getireceğimi öğrenmiştim. Ah sonraki o pazartesiler…

Karnım artık iyice belirginleşmiş, 33. Haftaya gelinmiş, gebeliğe bağlı şekerim boy göstermiş, havalar ısınmaya başlamışken bir sabah Silivri’de kahvaltı yapıyordum. İlk birkaç lokmamda her şey normaldi. Taa ki karnımda derin bir batma hissedene kadar. Önce biraz duraladım, bekledim ve geçti. Birkaç dakika sonra tekrar başladı. Kimseye bir şey demeden sofradan kalkıp üst kata uzanmaya çıktım. Bekledim, kendimi rahatlatmaya çalıştım. Ama artık karnımın içini birileri bıçakla yarıyor gibiydi Dünyalı. Bir yandan kendimi telkin etmeye çalışırken bir yandan da olası bir erken doğumun korkusunu yaşamaya başladım. Doktorum hemen kontrol için hastaneye gitmemi söyledi. Ama bazen her istediğimiz hemen olamıyor işte Dünyalı. Çünkü hastane evime çok uzak ve ulaşım için alternatif çözümlerim çok sınırlıydı.  Sonuç olarak zor bela bulduğumuz bir taksiyle hastaneye doğru yola koyulduk. Sancılarım ne azalıyor ne çoğalıyordu. Ama nefes alırken artık zorlandığımı fark edebiliyordum. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da olabilecek her türlü durum için panikleyişime engel olamıyordum. Kafamda zibilyon tane düşünceyle hastaneden giriş yapmayı başarmıştım nihayet.

Doktor beni gördüğünde yerinden zıplarcasına kalktı ve beni hemen sedyeye uzandırdı. Evet, sancım başlamıştı ama her şey için çok ama çok erkendi. Doktor hemen yatış verdi ve yapılabilecek her şeyi yaparak sancılarımı durdurdu. Neyse ki devamı gelmedi. Ama artık yeni bir sorunumuz vardı. Tansiyon.

Tüm gebelik sürecimde başıma bela olacak şeyin adı maalesef buydu. Ama benim için önemli olan o sancılı pazartesi de bebeğimin içeride kalmış olmasına şükredişimdi. Biliyor musun Dünyalı, o sancılı günün sabahında bebeğimin odası için yaptırdığım isimlik kargoyla bize ulaşmıştı. Günün sonunda bu tesadüf beni biraz güldürmüştü.

Sonraki pazartesimde görüşmek üzere Dünyalı.