4 Ekim 2015 Pazar

Tüm Kahramanlarımı Dipsiz Derinlerde Bıraktım

Yine çalıyor Jehan Barbur’un “gece”si. Şarkının adı gibi gerçekten de gece. Salonumda ufak bir gece lambası tüm evimi karanlıktan koruyor adeta. Seviyorum boşluklarda korkuyla yürümeyi. Yatağıma giderken ellerimle boşlukta bir şeyler aramaktan korksam da seviyorum işte.
Geçmişten de korkuyor musun Piso?
Bilmiyorum Dünyalı. Geçmiş, bugün ellerimin arasından kayıp yere düşen bir çay altlığı gibiydi hayatımda. Heyecanını öfkeye bırakmış ve kırıkları eliyle toplamaya korkar hale getirilmiş bir şeydi bugün geçmiş. Belki de sigaranın o acı kokusunu özlemekti. Dumanı içine çektikçe kapanan bir yaraydı. Bilmiyorum Dünyalı, bilmiyorum.
Ellerim yoruldu cümlelerimi sıralarken. Yazmıyorum kaç zamandır. Ruhumu mu dinlendiriyorum yoksa parmaklarımı mı, karar veremedim. Eskiden yazmak çok rahatlatırdı beni. Yazmak benim için yaratıcıdan gelen bir hediyeydi. Adeta bedava terapi niteliğindeydi.
Mutsuzken yazardım ardı ardına. Yorulmazdım. Sabaha karşı dolar taşardı içim. Cümlelerim dinlerdi beni sadece. Güneş doğar, uyurdum. Şimdiyse cümleleri kovalıyorum adeta. Mutluyum, diyorum. Küsüyorlar bana. Ama yazamıyorum Dünyalı, yazamıyorum. Derinlerde yüzmedikten sonra, vurgun yemedikten sonra, boğulmadıktan sonra, yazmanın ne anlamı kaldı ki bana? Mutluluğu dillendirmek fil hafızalı beynime bahşedilmemiş. Eksiğim. Mutluluktan yana eksiğim.
Benden bu kadar Dünyalı. Benden bu kadar…