31 Ocak 2014 Cuma

Hangisi Doktor ?

Her gözyaşının kimyası, tadı farklıymış. Öyle diyor bilim adamları. Sen hangi gözyaşımın hangi tadısın sevdiğim adam? Mutluluk gözyaşımın tadı mı var yanaklarımda yoksa o katlanılmaz özleminin verdiği burukluğun kekremsi tadı mı dudaklarımdaki gözyaşımının kimyasını oluşturan bileşimi? Hangisi doktor,hangisi??
Sen hiç zayıf not aldın mı kimyadan doktor?
Sen hiç karnende kalbini kırık gördün  mü doktor ?
Öğretmenlerin sana,sevilmenin insana bir zarar vermedigini söylemediler mi doktor?
O insanın içini öğreten kitaplarda sevginin en güzel ilaç olduğu klişesini yazmamışlar mıydı yani doktor!!?
Ya okuduğun onca romanda?
 Aşkı hiç mi yüceltmedin gönlünde doktor?
Sevdiğim adam iyi mi doktor?

26 Ocak 2014 Pazar

Şehrime Gel



Şehrim soğuk. Sevdiğim adam yok şehrimde.
Şehrim yağmurlu. Sevdiğim adam bir çift göz bırakmış geride.
Şehrim sisli. Sevdiğim adam ışıkları sökmüş şehrimin caddelerinden.
Şehrim yalnız, şehrim kimsesiz, şehrim sessiz.
Şehrim bomboş. Sevdiğim adam gitmiş şehrimden.
Sevdiğim adam geldiğinde ne varsa  geri götürmüş giderken şehrimden.


24 Ocak 2014 Cuma

Okur- Yazar



Okudum. Kitaplar okudum. Romanlar okudum. Öyküler okudum. Şiirler okudum.
Aradım. Kendimi aradım. Kendime uygun yaşanmışlıklar aradım. Cümleler aradım.
Yazdım. Kendime ait cümleleri sıraladım ardı ardına. Cümlelerimde seni özne yaptım.
Tek yüklemi vardı yazılarımın. O da kopuşumuzdu. Hiçbir şey olamadan kopuşumuzdu. Senin bana gelmeden benden kopuşundu.
Başka yazarların kahramanlarında seni aradım. Karakterlerin sevgilerini sana yansıttım. Kendime de karakterler buldum ama yapamadım. Onlara bürünemedim. Eksikti sevgileri. Acıları acımdan ya çok üstündü ya da çok güçsüzdü. Acıma uygun acı bir karakter bulamadım okuduğum kitaplarda.
Cümleler güzeldi. Altını çizmek istedim çoğu zaman ama vaktiyle böyle bir huy edinmediğimden bir de yatağıma zımbalanmış olduğumdan kalkıp da bir kalem alıp altlarını çizmedim cümlelerin. Belki de unutmak istedim. Ne kadar beğendiysem o kadar unutmak istedim o cümleleri. Gerçeklerdi o cümleler. Beni yansıtan cümlelerdi. Aynaya bakmak gibiydi. Aynaya bakıp seninle konuşmak gibiydi. Sana kızmak gibiydi o cümleler, o hikayeler ve senin varlıklarından haberdar olmadığın karakterlerin yapıları.
Yokluğundan yararlandı bütün karakterler. Onları okudukça, onları sen olarak gördükçe aşık oldum çünkü onlara. Hepsi sen olmanın yanında adi bir karakterdi aynı zamanda. Yokluğunu fırsata dönüştüren adi karakterlerdi.
Yokluğun okuttu bana onca cümleyi ve yine yokluğun yazdırdı bana onca cümleyi.
Sen okumayı seversin. Yazmak için daha çok okumam gerekiyor, demiştin. Ben de sana bunun okumanın dışında hislerle alakalı cümle kurabilme yeteneğinin olmasından bahsetmiştim. Önce bir cümle yazarsın, beklersin. Devamı zamanla gelir, demiştim. Bahanendi daha çok okumak. Okumak senin nefesindi.  O Rus yazarların cümlelerinde hayat buluyordun belli ki. Belki de bu yüzden ayrı bir dünyan vardı kendine ait.
Senin kendine ait o dünyana ait olamamam sebep oldu her şeye. Biraz okuttu, biraz da yazdırdı.
Cümleler kurmama yardımcı olduğun için teşekkürler sevdiğim adam !

23 Ocak 2014 Perşembe

Okunmamışlık Hissi



Oturdum köşeme, yazıyorum yine. Aynı kişi için, aynı sebep için.
Unutmak istemiyorum dedikçe gidiyor sanki içimden. İçimden gidiyor da hafızama kazınıyor gibi oluyor şu son birkaç gündür. Anlayamıyorum. Anlam veremiyorum buna. Kafamda kovaladığım binlerce cümleyi parmaklarıma döküp yazıya dökemiyor olmanın verdiği rahatsızlığı yaşıyorum. Cümlelerimi yazıya dökemiyor oluşum kelimelerimin haddinden fazla oluşu mu yoksa hangi cümleyi hangi cümleden sonra yazacağımı bilmiyor oluşum mu, bilmiyorum. Ama aklımda biraz daha fazla cümle birikirse, sevdiğim adama konuşmaktan korkuyorum. Çünkü cümlelerim ona ait. Tamamen ona ait. Süslü değiller. Basitler. Belki de direkt onunla konuşmanın zamanı geldiği için yazamıyorum, bilmiyorum. Ama ben daha onu gördüğümde ne yapacağımı bile bilmiyorum ki !
Sarılır mıyım ona ?
Muhtemelen boynuna dolarım kollarımı. Sonra kulağına seni çok özledim bile diyemeden ağlamaya başlarım.
Öper miyim şakaklarından ?
Önce koklarım bence. Sonra kokusunu içime çekerek öperim. Ama en çok koklarım. Çünkü o son sarılıştan sonra herkes o koktu benim için.
Gözlerine bakabilir miyim ?
Hayır yüzüne bakmam. Eğer yüzüne bakarsam sarılamam tekrar tekrar. Yeşil gözlerinin tonunu biraz daha kazıyamam hafızama ve bilmemeli gözlerinin yeşili tonunda bir kazak aradığımı !
Yanında gülümseyebilir miyim ?
Hayır bunu asla yapamam ! Ben gülümsersem o da gülümser ve işte o anda ona teslim olurum. O zaman da kahrolurum ! O an ona yalvarabilirim defalarca gülümsemesi için.
Sevdiğim yeşil gözlü adam,
Okuyor musun senin için yazılmışları ? Yoksa o kırmızı kaplı defter gibi uzağında mı duruyor senin için sıralanmış cümlelerim ? Neredesin ? Ben neredeyim ? Aklında geziniyor muyum ? Gönlüne dokunuyor muyum ?
Hislerime ve derin yaralarıma da dikiş atabilir misin yeşil önlüklü adam? Bana sarıldığında neşterle kesebilir misin etlerimin sana değen yüzlerini ? Sevgimi, alkole boğup kendini temizleyebilir misin yüreğimden ? Hafızamdan çıkarabilir misin kendini ? …
İyi bir doktor olmak için önce bunları başarman gerekir, bil istedim.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Acının Mutluluğu



Unutmak.
Yazması ve okuması kolay fakat onu eyleme dönüştürmek o kadar da kolay değil. Bir de onu eyleme dönüştürmek istemiyorsa insan, kolay gelsin dese de bin kişi,boş.
Unutmak.
Kime göre unutmak ? Neye göre unutmaya çalışmak ? Var mı bir süresi bunun? Ne unutulur? Kim unutulur ? Neden unutulur ? Neden istenir bu insanoğlundan ? Nedir unutmanın sırrı ?
Sen neyi unuttun şimdiye kadar ? Kimi unuttun ?
Beni de unuttun mu ? Ya da hiç aklına geldim mi ? Çünkü akla gelenler unutulur.
Ben iki şeyi unuttum ömrüm boyunca. Biri abimin sesi, diğeri de sevgimden kaçan vicdanın. 
İkisi de korkak ve bencildi. İkisi de gözyaşı bıraktı ardında. İkisi de can yaktı.
Sonra ikisi de gitti. Gitsinler.
Unutmak istemediğim onca şey varken benciller gitsin zaten. Ben bencillerin arkasında bıraktıkları sınırlı mutluluklara sığınıp varlıklarını fil hafızalı aklımda, sevmeyi kendine iş edinmiş yüreğimde  yaşatırım.  Yeter ki sadece bencillikleri gitsin hafızamın en uzak noktasından. Onlar en uzak noktaya gitsin ki ben de sevdiğim adamın hayatındaki en uzak noktasından bir adım daha uzağa gidebileyim.
Gidebileyim ki vicdanı olmayayım risk altındaki yüreğine.
Unutmak.
Kurtuluştur unutmak. Tıpkı abimin sesini adıyla anımsattığı gibi: Kurtuluş.
Cesarettir unutmak. Tıpkı sevdiğim adamın adının Türkçedeki yansıması gibi: Saygı uyandıracak cinsten bir cesaret.
Ama benim ne cesaretim var ne de kurtuluşa çıkan bir yolum. Ben unutmak istemiyorum. Dostlarım kızsa da anlamasa da istemiyorum. Dostlarımı acının mutluluğuna inandıramıyorum, evet. Ama unutursam bunu onlara hiç anlatamam.
Unutursam özleyemem onu.
Sevemem onu.
Tekrar var edemem onu.
Unutursam hatırlayamam onu.



19 Ocak 2014 Pazar

Olmaz Yapamazsın



Bazen durdurmak istersin hayatı. Ya da hayatına daha hızlı yön vermek. Ama olmaz, yapamazsın. Hayat kadar güçlü değilsin çünkü. Hayat karşısında ezik olan bir tek sen değilsin. Herkes hayata boyun eğer. Her boyun eğdiğinde de zamana küfreder. Neye yarar…
Bazen durdurmak istersin anı. Ya da söylemek istediğin şeyi ağzında gevelemeye başladığında ileri sarmak istersin zamanı. Ama olmaz, yapamazsın. Zaman kadar büyük bir kudrete sahip değilsin çünkü. Hayatın, hayatımızın en büyük, en kudretli,en uyulması gereken kuralıdır zaman. Yoksa ölürsün.
Bazen yaşamak istersin,var olmak istersin. Bazı şeyleri görmen gerekiyordur gerçekten.  Ya da , benden bu kadar , diyerek ölmek istersin. Bu, Boğaz Köprüsü’ne gitmeyi beklemeden gördüğün can alıcı ilk yükseklikten kendini boşluğa bırakmaya benzer. Ama olmaz, yapamazsın. Tanrıdan üstün değilsin çünkü. O’nun kalemiyle senin kaleminin tonu  asla uyuşmaz. Senin kalemin kırılır, O’nun ki sağlam kalır.
Bazen nefret etmek istersin bir insandan. Ya da yine o insanı çoktan öte sevmek istersin. Ama olmaz. Onu da yapamazsın.
Ne nefret edebilirsin istediğin gibi ne de yüreğindeki güçten  fazla sevebilirsin. Çünkü sen  “insan” denen bir mahlukatsın.