14 Ocak 2014 Salı

Pırasa Muhabbete İyi Gelir


Kimin aklına gelirdi bilmem ama benim aklıma hiç gelmezdi  pırasa yemeğinin muhabbete iyi geldiği. Çünkü bilim insanları daha önce böyle bir açıklamada bulunmamıştı.  Neyse ki yalnız değilim.
Bir adam var. Sevdiğim adamın dışında. Uzunca biraz. İçimden ona “Pırasa adam” demek geldi ama  pırasayı duyar duymaz rengi değiştiği için vazgeçiyorum bu mahlastan.  Bir gün Tardu gibi ona da bir isim bulacağım ama !
Son zamanlarda derin muhabbetlerimin sebebi bu adam.  Başlarda garipsedim. Bazı cümleleri bana ağır geldi. Ama sonra kurduğu cümlelerin çoğunu anlamaya başladım. Yavaş yavaş sindirdim. Özümsedim. Kendimle bağdaştırdım. Kendime bağladım  cümlelerini. Kurduğu cümlelerde kendimi gördüm. Ne yaptığımı bir başkasının gözünden gördüm.  Bu adam bana, sevdiğim adamın hayatındaki bir hiç oluşumun dışa yansımasını anlattı. Farkına varışlarım arttı. Derinliğimde bazen dibe çöktüm bazen de yüzeye çıkmaya çalıştım.  Ama en çok da şaşırdım bu adama.
Bir insan bir insanın duygularını nasıl bu kadar iyi anlayabilir, cümlelerimi-yani beni- nasıl bu kadar iyi çözümleyebilir, içimde yaşayıp dışa vurduklarımın haricinde içimde kalan çoğu şeyi nasıl bu kadar net görebilir, gibi birçok soru sordum . Hem kendime hem ona. Zamanı gelince anlatmaktan bahsetti bana. Bekledim. Çoğu şeyi beklediğim gibi. Zaten insanlar beklemeye alışıktır. En çok da umudu beklemeye…
Sonra aldım sorularımın cevabını. Sevdiğim adama karşı hissettiklerimin en uç noktalarda olduğunu ve beni bir boyuttan başka bir boyuta getirdiğini, akıttığım göz yaşındaki tuzun acı tadını anlatmaya çalıştığım halde bir türlü anlatamazken bu adamın beni nasıl bu kadar iyi anlayabildiğinin cevabını aldım. Kurduğu cümleleri sindirdim ve yalnız olmadığımı anladım. Adını koyamadığım, ne kadar anlatmaya çalışsam da anlatamadığım bir duygunun varlığından o da haberdarmış.
Aynı depremlerde sarsılmışız. Duygularımızın büyüklüğü çökertmiş bizi. Sevgimizin altında ezilmişiz. Işıktan uzak kalmışız.  Ama ne olursa olsun bizi o duygunun içine koyan kişiye kızamamışız. Göçükten çıkan tozu bile kondurmamışız ona. Çünkü biz istemişiz her şeyi. Biz seçmişiz olmazı oldurmayı. O duygunun temelini biz atmışız. Bir başımıza.
Ayrı yıkımların arasında kalmışız öylece. Karanlık en büyük hediye olmuş o çaresizliğimize.
Cesaret işidir bir göçüğün altından bir başına çıkma kararını almak. Bilemezsin üstündeki ağırlıkların ne kadar olduğunu. Bilemezsin günün hangi saati olduğunu. Bilemezsin o göçüğün içinde ne zamandır yaşadığını. Bilemezsin dışarıda ne olduğunu…  Sonra boğulduğunu hissedersin. Çareler ararsın o küçücük yeni dünyada. Hiç umut yok, dersin.
Basit geliyor şimdi anlattıklarım, kurduğum cümleler. Ama bizim gibi duygudaş iki insan için öyle değil. İnanın bize. Biz en uçlarda yaşıyoruz iyiyi de kötüyü de. Tatlısı baldan tatlı, acısı en acıdan beter, diyor o adam. Doğru da.
Ama doğrular nereye kadar peşimizden gelip bizi o göçüğün altında saklayacak ki. Ne zamana kadar ışığı özlemeye devam edeceğiz.
Özür dilerim, edeceğim.  Doğrular hala benim peşimden geliyor ve ben ışığı özlüyorum da o adam ışığa kavuşmuş. Başka bir nefes almaya başlamış. Işığa başka bir gözle bakar olmuş. Tabiri caizse yeniden doğmuş.
Onun ışığa kavuştuğunu öğrenene kadar gözyaşımla beslediğim umudum yeşermemişti bir türlü. Ama o adamın kurduğu cümleden aldığım umut,bir gün bir çıkışın olduğunu bildiren o umut,  ektiğim umudumun bir gün filizleneceğinin haberini verdi bana.
Ve ben artık daha iyiyim. Her gece gördüğüm kabusum dün gece yerini rüyaya bıraktı. Yine sevdiğim adamdı rüyamın sahibi ama bu sefer atılmadım, itilmedim bir yerden.  Susmadı da karşımda. Gülmedi de. Ama kabusum da olmadı.
Olamadı.
Teşekkürler pırasa sevmeyen adam. Sen pırasayı seviyor olsaydın ben hala yalnızdım karanlığımda.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder