Unutmak.
Yazması ve okuması kolay fakat onu eyleme dönüştürmek o
kadar da kolay değil. Bir de onu eyleme dönüştürmek istemiyorsa insan, kolay
gelsin dese de bin kişi,boş.
Unutmak.
Kime göre unutmak ? Neye göre unutmaya çalışmak ? Var mı bir
süresi bunun? Ne unutulur? Kim unutulur ? Neden unutulur ? Neden istenir bu
insanoğlundan ? Nedir unutmanın sırrı ?
Sen neyi unuttun şimdiye kadar ? Kimi unuttun ?
Beni de unuttun mu ? Ya da hiç aklına geldim mi ? Çünkü akla
gelenler unutulur.
Ben iki şeyi unuttum ömrüm boyunca. Biri abimin sesi, diğeri
de sevgimden kaçan vicdanın.
İkisi de korkak ve bencildi. İkisi de gözyaşı bıraktı
ardında. İkisi de can yaktı.
Sonra ikisi de gitti. Gitsinler.
Unutmak istemediğim onca şey varken benciller gitsin zaten.
Ben bencillerin arkasında bıraktıkları sınırlı mutluluklara sığınıp
varlıklarını fil hafızalı aklımda, sevmeyi kendine iş edinmiş yüreğimde yaşatırım. Yeter ki sadece bencillikleri gitsin hafızamın
en uzak noktasından. Onlar en uzak noktaya gitsin ki ben de sevdiğim adamın
hayatındaki en uzak noktasından bir adım daha uzağa gidebileyim.
Gidebileyim ki vicdanı olmayayım risk altındaki yüreğine.
Unutmak.
Kurtuluştur unutmak. Tıpkı abimin sesini adıyla anımsattığı
gibi: Kurtuluş.
Cesarettir unutmak. Tıpkı sevdiğim adamın adının Türkçedeki
yansıması gibi: Saygı uyandıracak cinsten bir cesaret.
Ama benim ne cesaretim var ne de kurtuluşa çıkan bir yolum.
Ben unutmak istemiyorum. Dostlarım kızsa da anlamasa da istemiyorum. Dostlarımı
acının mutluluğuna inandıramıyorum, evet. Ama unutursam bunu onlara hiç
anlatamam.
Unutursam özleyemem onu.
Sevemem onu.
Tekrar var edemem onu.
Unutursam hatırlayamam onu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder