22 Ocak 2014 Çarşamba

Acının Mutluluğu



Unutmak.
Yazması ve okuması kolay fakat onu eyleme dönüştürmek o kadar da kolay değil. Bir de onu eyleme dönüştürmek istemiyorsa insan, kolay gelsin dese de bin kişi,boş.
Unutmak.
Kime göre unutmak ? Neye göre unutmaya çalışmak ? Var mı bir süresi bunun? Ne unutulur? Kim unutulur ? Neden unutulur ? Neden istenir bu insanoğlundan ? Nedir unutmanın sırrı ?
Sen neyi unuttun şimdiye kadar ? Kimi unuttun ?
Beni de unuttun mu ? Ya da hiç aklına geldim mi ? Çünkü akla gelenler unutulur.
Ben iki şeyi unuttum ömrüm boyunca. Biri abimin sesi, diğeri de sevgimden kaçan vicdanın. 
İkisi de korkak ve bencildi. İkisi de gözyaşı bıraktı ardında. İkisi de can yaktı.
Sonra ikisi de gitti. Gitsinler.
Unutmak istemediğim onca şey varken benciller gitsin zaten. Ben bencillerin arkasında bıraktıkları sınırlı mutluluklara sığınıp varlıklarını fil hafızalı aklımda, sevmeyi kendine iş edinmiş yüreğimde  yaşatırım.  Yeter ki sadece bencillikleri gitsin hafızamın en uzak noktasından. Onlar en uzak noktaya gitsin ki ben de sevdiğim adamın hayatındaki en uzak noktasından bir adım daha uzağa gidebileyim.
Gidebileyim ki vicdanı olmayayım risk altındaki yüreğine.
Unutmak.
Kurtuluştur unutmak. Tıpkı abimin sesini adıyla anımsattığı gibi: Kurtuluş.
Cesarettir unutmak. Tıpkı sevdiğim adamın adının Türkçedeki yansıması gibi: Saygı uyandıracak cinsten bir cesaret.
Ama benim ne cesaretim var ne de kurtuluşa çıkan bir yolum. Ben unutmak istemiyorum. Dostlarım kızsa da anlamasa da istemiyorum. Dostlarımı acının mutluluğuna inandıramıyorum, evet. Ama unutursam bunu onlara hiç anlatamam.
Unutursam özleyemem onu.
Sevemem onu.
Tekrar var edemem onu.
Unutursam hatırlayamam onu.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder