26 Nisan 2015 Pazar

Hay Aksi.

Valizlerini topluyor yine birileri Dünyalı. İçimden gidiyor bir şeyler. Yolculuğun dönüş bileti yok bu sefer.  Çukurlu yollarda tekerlek izlerini duyuyor sokak üstüne kurulmuş evinin bahçe katındaki bir kadın. Camının önüne koyduğu sigara paketinden alıyor bir dal ve çekiyor ciğerine sonuna kadar. Sonrası karanlıkta dans eden gri dalgalar…
Şimşekler çakıyor ve ürkmüyor kadın. Gökyüzü çığlıklar atıyor, duymuyor kadın.  Yağmur boşalıyor gökyüzünden, hüznüne ortak oluyor kadın. Hırkasına siliyor tuz damlalarını. Acı geliyor sigaranın tadı. Kül tablasına bastırmadan, gözyaşıyla kurutuyor kahrolası tütün bombasını. 
Kadının gecesi hiç bitmiyor Dünyalı. Camın soğuğu kolunu uyuşturuyor. Sol eliyle sağ kolunu ovuyor biraz. Canı yanıyor. Yaraları kanamaya başlıyor. Sonra geçiyor. Tekrar kanıyor. Her seferinde o kabuklar kalkıyor bir şekilde ve anlam veremiyor kadın.
Kadının hüznü hiç geçmiyor Dünyalı. Bi çikolatası var bi de papatyaları. Camının önünde duran sigara paketini hayatına almıyor kadın. Karanlık geceye ışık vermesi için yakıyor o çakmağı. Sonra bir dal sigaranın o turuncu ateşinden medet umuyor kadın. Ateşi, ışığı kendi ciğerlerini boğarak söndürüyor yine aynı kadın.
Kadının aydınlığı hiç uzun sürmüyor Dünyalı.


22 Nisan 2015 Çarşamba

Gece

Selam Dünyalı! Aramız açıldı biraz sanki, ne dersin dostum? Yazamıyorum eskisi gibi ne yapayım. Tardu çok uzakta sanırım. O yakınımda olsa derinlerde olurdum, uzun uzun yazardım o zaman yine sana. Yazı yazmak için derine düşmeyi bile istiyorum bazen. Ama sonra o kötü, zehir tadındaki bir yılımı anımsıyorum, gözlerimi yumup vazgeçiyorum. Çok etkili olmuyor ama o anlık gidiyor aklımdan.
İşsizlikten eski yazıları okudum. Hepsini değil elbette. Derine indikçe kızdım kendime, devamını getiremedim. Ara ara hep okurum yazılarımı. Önceden beğendiğim bir yazımı bazen beğenmiyorum mesela. Ama olması gereken bu mu değil mi bilmiyorum Dünyalı.  Bu gece sadece kendime o koca bir yıl için kızdığımı biliyorum.
Işığı, mutluluğu kendime o kadar uzak tutmuşum ki Dünyalı, hayret ettim. Genç  İhtiyar bana terapistlik yaptığı dönemlerde ışığa uzak olmadığımı, aslında ışıktan koşarcasına bizzat kendimin kaçtığını söylerdi ve ben de ona ışığın olmadığını anlatırdım.
Aslında o zehirli yıl içerisinde ışıklar serilmiş önüme birkaç kez. Ama ben gönlümdeki pencerelerin perdelerini açamamışım bir türlü. Bir de öylesine kalın bir perde ki Dünyalı, içeriye bir gram ışık girememiş bile.  Bir yandan delicesine nefes almak isterken diğer yandan kendimi kendi çaresizliğimi yaratarak nasıl öylesine boğmuşum, akıl sır erdiremiyorum şu dakikalarda. Ama düşünüyorum. O dönem bir süreçti, sınavdı. Benim hayatla olan mücadelemdi. Kalbimle olan bir savaş vardı ortada. Ölmüştüm çoktan ama yeniden dirilmek adına savaşıyordum. Kalbimin savaşı bitince ortaya serilmiş olan ruhumu aldım bedenime ve yaşam belirtileri gösterdim. Artık perdeler kalkmıştı ortadan. Işığı görebiliyordu gönlüm,bedenim. Ama yine olmuyordu.  O ışığa ulaşamamak için farkında olmadan o kadar çok engel, kural koymuşum ki Dünyalı, her bir engeli yıkarken de çok yoruldum. Engelleri yıktım,camları parçaladım ama hiçbir kuralıma dokunmadım ve büyük ihtimalle ömrüm boyunca da kurallarımı değiştirmeyeceğim. İnsan bir kere ağzının payını alır hayattan. Ben üstüme düşen payı aldım ve sondu dedim.  Engeller de kalktı. Işık artık gözlerimdeydi, saçlarımın arasındaydı, dudaklarımı kenara iten gülümsemelerim arasından çıkan huzurdu. Kayan bir yıldızda tutulan dilekti. Geçtiğini fark edemediğim zaman dilimleriydi. Rüzgar gülleriydi. Sonra onu da kaybettim.
Yakın zamanda bir kaybım daha olacak mı, bilmiyorum. İçim hiç huzurlu değil Dünyalı. Rüyalarım yine uçurum kenarında. Ben bu gece yarısı annemi özledim Dünyalı.
Haydi hoşça kal..