Tek sayının uğursuz inancıyla yaşadım bütün bir yılımı. Güldüm, eğlendim,ağladım,dertlendim. Ama ne olursa olsun zamanı geldiğinde mutlu olmayı da bildim. Ne kadar ağlamam gerekiyorsa o kadar ağladım ve yine ne kadar gülmem gerekiyorsa da o kadar güldüm.
Çok soru sordum. Kendimi ve çevremdekileri çok sorguladım. Çevremdeki insanlar bilmese de onları soru yağmurunda sırılsıklam olana dek ıslattım aslında. Onlar bana sesli cümleler kurarken ben içimden sessiz sorular sordum.
İki bin on üçün son saatlerinde yine sevdiğim adamı düşünürken de içimden sorular sormaya devam ediyorum.Sevdiğim adam o kadar bencil ki bana bir yeni yıl hediyesi bile vermedi. Maddiyatta gözüm yok. Onun bana vereceği bir eşyaya da ihtiyacım yok. Kendisini görsem,gözlerine baksam ve bir de kokusunu alsam, yeterdi bana. Benim hediyem buydu.
Bir doğum günü sabahında da aynı hediyeyi vermişti bana. Güneşin yaydığı ışıkların ilk saatlerinde onun sesini duymuştum ilk. İlk ona dokunmuştum ve göğsümdeki ilk ağırlık onun göğsüme koyduğu başıydı.
Yeni yıla bir kalan günün sabahında da göğsümde ağırlık vardı. Ama o yoktu yanımda. Ne yanımda ne hayatımda. O sadece uzağımdaydı. Göğsümdeki ağırlıkta onun yokluğuydu.
Çok şey öğretti bu bitmesine kısa bir zaman kalan yıl.
Sabretmeyi öğretti.
Çok fazla sorgulamamayı öğretti.
Herşeyi kararında yaşamayı öğretti.
Herhangi bir şeye veya birisine bağlanmamam gerektiğini öğretti.
Kitap okumanın kafa dağıtarak sağlığıma iyi geldiğini öğretti.
Yine aynı kitapların aslında benim mutsuzluğum olduğunu da öğretti.
Bir şeyi çok istememeyi öğretti.
Israr etmemeyi öğretti.
Çok sevmemeyi öğretti.
Çok sevip, sevdiğim adamın elimden gidecek olmasını öğretti.
Özlemin bambaşka anlamlarını öğretti.
Geçmeyecek acıların ne olursa olsun bir gün illaki geçecek umudunun var olduğuna inanmamı öğretti.
Bir gülüşe aşık olmayı öğretti.
Yine aynı gülüşe aşık olmanın nasıl bir duygu olduğunu öğretti.
Bir insanın,bir adamın, çok sevilen bir adamın hayatının en uzak noktası olmayı öğretti.
Yine aynı uzaklıktaki o nokta olabilme isteğimin ne kadar fazla olduğunu öğretti.
Ama en çok da sevdiğim adamın onun hayatında bir yerim olmadığını göstererek bununla mücadele etmemi öğretti.
...
Dilerim gelecek yeni yılda göğsüme ağırlığı dokunacak kadar ağır yaşanmışlıklar öğrenmem.
Yeni yıl herkese sağlık,huzur ve mutluluk getirsin. Bu yıl, bize mutluluğu öğretsin. !
31 Aralık 2013 Salı
28 Aralık 2013 Cumartesi
Güneş De Gitti
Bugün güneş hiç uğramadı odama. Gözlerim ışığa açılmadı bir
türlü. Aynı perdeyi sayısız kez açtım ama güneşi bulamadım hiçbir yerde. Gitmişti.
O bile gitmişti.
Nereye gitmişti güneş? Nereye gidebilirdi ki ? O da mı ben
gibi kaybolmuştu kendi boşluğunda.
Çaresiz döndüm yatağıma. Sonra yatağımın içinde döndüm
durdum defalarca. Düşündüm. Düşündükçe daha çok kayboldum. Kendi düşüncelerimin
içinde, sözcüklerim arasında kayboldum. Boğuldum. Öldüm. Dirildim. Ölümün
tadını alarak yaşamak istedim. Yapamadım. Tekrar öldüm. Tekrar dirildim.
Dirilmek için tekrar öldüm. Sayısız kez öldüm kendi yatağımda. Kendi cümlelerimle
kendimin bir numaralı sanık katili oldum. Kendi ölümümün seri katili oldum.
Kimse tarafından yakalanamayan bir katil oldum. Kendinden başka kimseyi
öldürmeyi başaramayan bir katil oldum. Güneş olsaydı,gözüme ışığı değseydi
olmazdı bunlar. O zaman boğulmazdım kendi karanlığımda. O zaman kaybolmazdım
sözcüklerimin arasında. İzin vermezdi. İzin vermesine izin vermezdim.
Vermemeliydim.
Eğer güneşi bir daha göremeyeceksem pencere önünde onu
beklemenin de bir anlamı yok artık öyle değil mi ?
Hayır..Hayır.. Doğru değil bu. Gelecek. Güneş geri gelecek.
Sabahları onun ışığıyla uyanacağım günlerim olacak. Olacak biliyorum. Olacak.
Olmalı. Herkes gibi gitmemeli o da. Herkes gibi sözcüklerim arasında boğulmama
izin vermesin o da. Herkes gibi değil, kendi gibi ısıtsın beni. Onun
yokluğundan yararlanan karanlıklar gözyaşlarımı gizlerken varsın o gözyaşımı
sunsun herkese. Yeter ki gitmesin.
Güneş gitmesin! Işığı bitmesin hiç!
27 Aralık 2013 Cuma
2N
Bu nasıl bir dünya?
Bu nasıl bir insan?
Bu nasıl bir aşk?
Bu nasıl bir hüzün?
…
Doğdum.. Cezalandırıldım ve aşık oldum. Defalarca. !
Son dedim,yalan söyledim ve biraz daha yandım her yalanın
sonunda.
Biraz da başında.
Yanmam mı gerekiyordu her seferinde bilmiyorum ama her
seferinde yandım .
Sonunda yanmasam da illa ki bir zaman diliminde yandım.
Gerçekten buna mecbur muyum bilmiyorum. Öğrenmek istiyorum.
Bilmek istiyorum. Ders almak istiyorum. Ders alıp da aşık olmamak istiyorum.
Ama hep kalıyorum aldığım her dersten.
Peki ama neden ?
Neden ?
Neden ?
Neden?
Neden?
24 Aralık 2013 Salı
Alçalmadan Düşmek
Düş istediğin kadar. Kim var yanında söylesene. Yanındakiler
seni yerden kaldırır da taşa mı takıldın derler ya hani sen de evet dersin.
Milyonlarca kez evet de desen beni kandıramazsın. Kalemimi
kandıramazsın. Hislerimi kandıramazsın. Acılarımı kandıramazsın. Geçmişimi
kandıramazsın. Bir de sevgimi kullanamazsın.
Bilmiyor muyum sanıyorsun kalbine yediğin ağır tekme seni
yerle bir etti de neye uğradığını anlamadan dostların seni kaldırdı düştüğün
yerden.
Sert miydi beton? Yoksa o koca tekmenin yanında bir sineğin
öpücüğü müydü ? Ya da bir kedinin patisini avuçlarının içine koyması kadar
masum muydu yere dizlerinin değmesi ?
Hangisi be kadın söylesene ! Susmak senin işin değil, onun
görevi susmak. O susar sen konuşursun.
O gider sen onu geri getirmek için koşarsın. Çok koşarsın. Uzun
uzun kalmanı istemez yanında. Bacaklarına uzanmanı ,kollarının arasına sığınıp
dinlenmeni istemez. Çünkü adın gibi biliyorsun ki ona dokunduğunda hep onun
yanında kalacaksın ve bir daha belki de peşinden koşmayacaksın. Peşinden
koşmayacaksan da onun yanında ne işin var öyle değil mi ?
Ego muydu bunun adı neydi söylesene ?
Gurur?
Yoo.. Yoo… Gurur bu kadar alçalmadı henüz.
Gurur bu kadar alçalmadı da sen neden her seferinde bu kadar
düştün be kadın?
22 Aralık 2013 Pazar
Muazzam Yas
Otuzluk yasımı tuttum. Muazzam bir yastı her şeyiyle.!
Varlığıyla yokluğuyla herkese teşekkür ederim!
Çok az göz yaşı
akıttım saygı uyandıracak kadar güzel olan yasımda. Az gözyaşım, çokça
cümlelerim oldu. Hepsi de içimde saygı uyandırdı.
Muazzam yasımda ne abartı vardı ne de eksiklik. Tüm
duyguları barındırdım yasımda. Nefret hariç. Nefret kötü. Nefret berbat. Ben
gibi yani.
Her yasın bir nedeni vardır. Benim nedenlerim vardı.
En başta “vicdan” kelimesine yas tuttum. Zamanla gözümü her
kapattığımda herşeyi en ufak ayrıntısına kadar hatırlayan lanet olası fil
hafızalı aklıma yas tuttum. Sonra kendi sevgimin yasını tutmaya başladım. En
sonda da ölüme yas tuttum.
Bazı karakterler ölür ve öldükleri yerde kalır. Ben öldüm fakat nefes almaya başladım. Öldüğü yerde
kalan ben olmadım o karakterler arasında. Gerçi benden başka ölen de yoktu, kandırmayalım
kimseleri.
Vicdanın yasını kelimelere dökemem. Bir insanın vicdanı
olmak en büyük vicdanmış çünkü. Ben sevdiğim adamın vicdanını yatıştırdım da o
ne yapacak benim vicdanımla şimdi ?
Bilinmezlik havuzumda yüzüyorum ama o mavi kareli taşlar
sökülüyor yavaş yavaş ve ben bir önceki cümledeki sorunun cevabını biliyorum:
Hiçbir şey ! Çünkü yokluğuma üzülmeyecek kadar insan o. Beni
özlemeyecek kadar insan o.
Ve ben yine birşeyi biliyorum. Sevdiğim adamın bilinmezlik
havuzu benim havuzumdan daha geniş ve daha derin. Çünkü bilmiyor benim ne
durumda olduğumu. Bilmiyor dışarıyı kendime yasaklamış gibi dışarıya adım
atmadığımı. Bilmiyor kabuslarım olduğunu. Bilmiyor bazen uykudan sıçrayarak uyanışımı. Bilmiyor onu ne
kadar çok özlediğimi. Bilmiyor ona içimde ne kadar çok cümle sakladığımı. Bilmiyor.
Bilmiyor. Bilmiyor. Bilmiyor… Daha bilmediği çok şey var. Ne benim öldüğümü ne
de dirildiğimi de bilmiyor. Hepsini geçtim, Dünya’nın güzelliklerini dahi
bilmiyor.
Bu sabah o muazzam yasım bitti evet. Şimdi saygı uyandıracak
kadar güzel günlerime uyanacağım yarın sabah. Ve sonraki sabah. Ve daha sonraki
sabah…
20 Aralık 2013 Cuma
Gülüşündeki Sır
Onu ilk gördüğüm gün, parmakları saçlarımda dolaşırken gülümseyip
“çocuksun daha” demişti.
Değildim aslında. Büyümüştüm uzun zaman önce. Büyümek
zorunda kalmıştım çünkü. Ama “çocukluk” sığınağımdı. Çünkü herkes bilir ki
çocuklar, büyükler gibi mutlu görünmek zorunda kalmazlar. Onlar zaten mutludur.
Ben de çocukluğuma sığınarak mutlu oluyordum. O zamanlar her çocuk gibi büyümek
istiyordum. Çünkü çocuktum ve herşey üstüme geliyordu. Herkes benden bir şeyler
bekliyordu. Herşey benim sırtımdaydı. Çocuk olmak çok zordu. Çocuk aklı işte.
Çocuk ne anlar ki büyüklerin işinden, gücünden, acısından, derdinden tasasından
… Çocuklar büyükleri anlayamaz da büyükler çocukları anlar. Bu, Dünya’nın bir
adaleti olmadığı anlamına gelmez de başka ne anlama gelir ki?
Çocukken fakirdim. Büyüdüm,zengin oldum. Ama fakirken
soframızdaki yemek bir kap çorba da olsa bir aradaydık o sofrada. Zengin olunca
sofra kalktı, birlik dağıldı. Zamanla çocukluğumdaki sofraları özledim.
Çocukken aşıktım. Onunla evlenecektim. O zamanların hayali
pembe panjurlu evdi. Öyle havuz falan yoktu. Ayrıldığımızda “onsuz yapamam”
dedim. Sonra büyüdüm ve unuttum. Çocukluk aşkımı, saflıklarımı hatırlayıp
güldüm. Sonra tekrar aşık oldum. Öyle hayaller de kurmadım. Yine bitti ve bu
sefer çocuk olmak istedim işte tekrar.
Çocukken okul hiç
bitmeyecek olan bir işkenceydi. Matematiğim okulda harcadığım saatleri
hesaplayarak gelişti. Büyüdüm ve okulun bitecek olma telaşına kapıldım.
Çalışmak vardı, her sabahın köründe uyanmak vardı, geçim derdi vardı… İşte o zaman çocukluğumun bitmeyen okulunda olmak
istedim.
Öyle ya da böyle büyüdüm zamana karşı çıkamadan.
Sonra dediğim gibi tekrar aşık oldum. Hem bir adama hem de
bir adamın gülüşüne. Çocukluğumun çoğu zamanını sildi hafızam kendiliğinden.
Mutsuzluğum bu yüzdendi birazda ama o adam güldüğü zaman çocukluğumun
mutluluğunu hatırlardım. O kadar güzel gülerdi yani. Ve ben şimdilerde o
gülüşten mahrumum. O gülüşü unutmuyor da
zihnim. Bir ur gibi kazınmalı ve çıkarılmalı mı hafızamdaki gülüşü yani. Tek
çare bu mu ? Eğer buysa lütfen çocukluğuma giden yolu gösterin bana.
Söz. Bu sefer “büyümek istiyorum!” diye isyan etmeyeceğim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)