14 Mayıs 2017 Pazar

Hupis


Güneş mi cümleleri çıkartır gün yüzüne yoksa Ay’ın eşsiz ışığı mı?
Hangisini bekliyorsak , o mu yazdırır bize cümleleri Dünyalı? Böyle mi dersin… ?
Neden olmasın! İnsanlar diğer durum ve duygularda da hep içinden geleni, onu bir şeylere itene göre hareket etmez mi zaten? Paylaşacak sevgimizi bile kişiden kişiye göre değiştirmez miyiz? Hatta bir söz vardır ya “Evleneceğin kişiyi hissediyorsun.” diye. Hislerin bile gönlüne göreyken, cümleler neye göre Dünyalı?
Sabah güneşi mi yoksa akşamın kızıl güneşi mi sana cümle yazdıracak? Biri  hüzün, sıkıntı ve bin türlü derdini yazdırırken diğeri mutlu günün bittiğinin habercisi mi? Yoksa sadece yok olmuş bir günün tasviri mi?
Ay peki? Karanlığın içindeki yüceliği anlatırcasına sevginin kudretini mi anlatıyorsun cümlelerinde? Yoksa o koca karanlıktaki ışığı aradığını mı yazıyorsun?
Karıştın mı Dünyalı? Ben çok karıştım. Kayboldum hatta kendi aklımın içinde. Rüyalarım da çok karışık ama bu sefer biraz polisiye biraz bilim kurgu düzeyinde ilerliyor. Normal rüyalara hayatımın hangi evresinde geçeceğimi ben de senin gibi büyük bir arzuyla bekliyorum canım Dünyalı.
Aklıma zaman zaman çocukken kurduğum bir cümle geliyor. Sonra çorba oluyor işte kafam. Kurduğum cümlenin ne büyük bir zayıflık olduğunu şimdilerde anlıyorum. Ama bir yandan da haklı olduğumu da… Keşke o an aklımdan silinse… Belki o zaman içimdeki suçlu kelebeği özgürlüğüne kavuşturabilirim.
Şimdi diyeceksin ki bir önceki yazının son cümlesinde bir sonraki yazının siparişini vermiştin, bu da nereden çıktı? Benim cümlelerim de kulağımdaki müziğe göre şekilleniyor işte canım Dünyalı. Ama söz vermişken anlatmamak da olmaz öyle değil mi?
Eğer biraz büyüdüysen, hayat sana senden önce büyüyenlerle güzel anılar paylaşabilmeyi bir şekilde göstersin Dünyalı. Aile bağlarımız biraz sıkıdır. Baba tarafım hariç. Haliyle bu geleneksek temizlik merasimi de anne tarafımdaki canlarımla ilgili. Gadeşimi biliyorsunuz, ablam, canım,ciğerim. Son günlerde de spor kankim.Canım kankim.  Gün oldu çok güzel masalarda , ortamlarda sevgimizi kadehlerle pekiştirdik.. Sonra kendisi beni tuvalete yetiştirdi. Çarşafları yıkadı. Hatta inanır mısınız, duvarları bile sildi. Gecenin sonunda çöp kovasına sarılıp uyumuştum. Tiksinerek okumayın, o yüz ifadenizi değiştirin lütfen sayın Dünyalı..
Değişti mi? Tamam mı? O zaman devam ediyorum…
Gel zaman git zaman ailemden bir parça büyüdü, genç oldu, on sekiz oldu. Aldık yanımıza, gönlünce eğlendirdik. En son o yüksek seste gözlerimin içine bakıp bakıp fondipledi ama olsundu. Hakkıydı. Hak dediğin taksici abimizin bizlere hediye ettiği poşetti aslında. Biraz da çantanın üstündeki… Neyse neyse. Bu işin devamı gelmemeli  .
Şaka bir yana Hupis sayesinde çok güzel bir gece yaşadık. İyi ki geldin Hupis! Senin geleneksel temizlik merasimin de bir sonraki kuşağımız için. Kendini şimdiden çalışmalara hazırlamalısın. Çalışma demişken,birkaç hafta sonra büyük bir sınav bekliyor onu. Dilerim gönlünden geçen olur sevgili Hupis!
Hupis’e not: Karşında acımasızca yediğimiz o tatlıyı sana yapacağım, söz.


6 Mayıs 2017 Cumartesi

Bir Cisim Yaklaşıyor Kaptan!



Bu şehir bana komik şeyler yazdırıyor zorla Dünyalı. Bu şehirde günlerimiz olaysız, sakin geçemiyor. Yeni hayatımdan birkaç anımı paylaşmak istiyorum…
Bir gün kendi halimde durakta otobüs beklerken kendimi asfalta yapışmış halde buldum. Nasıl oldu deme, inan ben de bilmiyorum. Tek bildiğim üstümde bir kadının sürekli benden özür dileyişi ve ardına bakmadan oradan gitmesiydi. İyi miyim, ağrım sızım var mı, umurunda bile değildi. Hayır, sorun da değil ama bari düz yolda beni fark etmeyip üstüme hunharca nasıl ya da neden düştüğünü açıklasaydı fena olmazdı diye düşünüyorum.  Fark etmedin mi diye soracak olursan fark edemedim. Çünkü kadın arkamdan çarptı. Çarptı da mı düştü yoksa hakikaten beni mi fark edemedi de üstüme basıp geçmek mi istedi, bilmiyorum.
Üstünden çok fazla gün geçmemişti ki kahramanımızın başına yine bir şeyler gelecekti…

Bilim kurgu filmlerinde vardır ya hani “Meydey meydey, tanımsız bir cisim üstümüze geliyor!” diye. Tam da öyle bir kareyi birebir canlandırdım işte.
Ama cismi size tanımlayabilirim. Kitap okuyan, 1.70 boylarında bir erkekti.Bu sefer otobüste ayakta seyir halindeydim. Sevgili cismimizi üstüme doğru gelene kadar kendisini içimden taktir ettim ama o tıklım tıkış otobüste böyle bir şeye neden cesaret ettiğini çözememiştim. Zaten buna çok kafa yoramadan kendisi sağ tarafımdan bir darbeyle sarstı tüm bedenimi. Üstte bahsettiğim abla gibi sürekli özür diledi de neyse ki bu sefer tanımlanabilen cismin gelişini görüş açımla fark edebilmiş, az da olsa önlemimi alabilmiştim. Ama elbette bu sağ tarafımın çürümediği anlamına gelmez.  Tamam kitap okumak gerçekten çok güzel bir şey ama bunu İstanbul trafiğinde frene sonuna kadar asılan sevgili şoför amcalarımızın kullandığı araçlarda kitap okuma eylemini gerçekleştirmek istemek ne bileyim, biraz ütopik gibi değil mi Dünyalı? Yani otururken eyvallah da araçlarda nefes bile zor alırken bir kitabın sayfasını çevirmek…  Aman üstümüze düşmeyin de, kaç sayfa okursanız okuyun, ne diyeyim...

Ve son anımı da anlatıp bugünü kapatayım artık. Bu biraz trajikomik bir anı. Artık yaşadığımız şehirlerde toplu taşıma araçlarına binmek için ufak bir kart basıyoruz. İstanbul’da onları çalıyorlar Dünyalı. Arabalar tıklım tıkış olduğundan bazen orta ya da arka kapıdan binip kartınızı elden ele en öne yollayıp “Biip” sesini şoförün duymasını sağlıyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız ki kartınız uçmuuuş gitmiş. Son yolculuğumda arkadan üç kart gönderip tek kart geri alabildi mesela bazı vatandaşlarımız. Kayıplardan biri de öğrenci pasosu. Onun  cezası,iptali ıvırı zıvıırı…
Nelere kaldık be Dünyalı! Nelerden medet umar olduk. Nasıl böylesine kurnazlaştık, hak yemekten korkmaz olduk.  
Ne hale geldiğimizi, neye dönüştüğümüzü biraz düşünelim mi Dünyalı?
Bir sonraki yazımda nesilden nesile kusmuk temizleme hikayemle karşınızda olacağım. O güne kadar otobüs kartlarınıza sahip çıkın!