Bu şehir bana komik şeyler yazdırıyor zorla Dünyalı. Bu şehirde
günlerimiz olaysız, sakin geçemiyor. Yeni hayatımdan birkaç anımı paylaşmak
istiyorum…
Bir gün kendi halimde durakta otobüs beklerken kendimi
asfalta yapışmış halde buldum. Nasıl oldu deme, inan ben de bilmiyorum. Tek
bildiğim üstümde bir kadının sürekli benden özür dileyişi ve ardına bakmadan
oradan gitmesiydi. İyi miyim, ağrım sızım var mı, umurunda bile değildi. Hayır,
sorun da değil ama bari düz yolda beni fark etmeyip üstüme hunharca nasıl ya da
neden düştüğünü açıklasaydı fena olmazdı diye düşünüyorum. Fark etmedin mi diye soracak olursan fark
edemedim. Çünkü kadın arkamdan çarptı. Çarptı da mı düştü yoksa hakikaten beni
mi fark edemedi de üstüme basıp geçmek mi istedi, bilmiyorum.
Bilim kurgu filmlerinde vardır ya hani “Meydey meydey, tanımsız
bir cisim üstümüze geliyor!” diye. Tam da öyle bir kareyi birebir canlandırdım
işte.
Ama cismi size tanımlayabilirim. Kitap okuyan, 1.70
boylarında bir erkekti.Bu sefer otobüste ayakta seyir halindeydim. Sevgili cismimizi
üstüme doğru gelene kadar kendisini içimden taktir ettim ama o tıklım tıkış
otobüste böyle bir şeye neden cesaret ettiğini çözememiştim. Zaten buna çok
kafa yoramadan kendisi sağ tarafımdan bir darbeyle sarstı tüm bedenimi. Üstte
bahsettiğim abla gibi sürekli özür diledi de neyse ki bu sefer tanımlanabilen
cismin gelişini görüş açımla fark edebilmiş, az da olsa önlemimi alabilmiştim.
Ama elbette bu sağ tarafımın çürümediği anlamına gelmez. Tamam kitap okumak gerçekten çok güzel bir şey
ama bunu İstanbul trafiğinde frene sonuna kadar asılan sevgili şoför
amcalarımızın kullandığı araçlarda kitap okuma eylemini gerçekleştirmek istemek
ne bileyim, biraz ütopik gibi değil mi Dünyalı? Yani otururken eyvallah da
araçlarda nefes bile zor alırken bir kitabın sayfasını çevirmek… Aman üstümüze düşmeyin de, kaç sayfa
okursanız okuyun, ne diyeyim...
Ve son anımı da anlatıp bugünü kapatayım artık. Bu biraz
trajikomik bir anı. Artık yaşadığımız şehirlerde toplu taşıma araçlarına binmek
için ufak bir kart basıyoruz. İstanbul’da onları çalıyorlar Dünyalı. Arabalar tıklım
tıkış olduğundan bazen orta ya da arka kapıdan binip kartınızı elden ele en öne
yollayıp “Biip” sesini şoförün duymasını sağlıyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız
ki kartınız uçmuuuş gitmiş. Son yolculuğumda arkadan üç kart gönderip tek kart
geri alabildi mesela bazı vatandaşlarımız. Kayıplardan biri de öğrenci pasosu. Onun
cezası,iptali ıvırı zıvıırı…
Nelere kaldık be Dünyalı! Nelerden medet umar olduk. Nasıl
böylesine kurnazlaştık, hak yemekten korkmaz olduk.
Ne hale geldiğimizi, neye dönüştüğümüzü biraz düşünelim mi
Dünyalı?
Bir sonraki yazımda nesilden nesile kusmuk temizleme
hikayemle karşınızda olacağım. O güne kadar otobüs kartlarınıza sahip çıkın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder