Birkaç gün önce geride bıraktığım yıla dair son bir yazı
yazmadım. Karın büyüsünden miydi yazmayışım yoksa kelimelerimi çantamdan çıkarmaya
mı üşendim, bilmiyorum Dünyalı.
İstanbul yolculuğumda deniz havası da aldım, sevdiklerimin
kokusunu da doldurdum ciğerlerime ama ruhum hala neyin eksikliğini yaşıyor
bilmiyorum? Ruhumda eksiklikler mi var yoksa fazlalıklar mı var, emin değilim
aslında. Nedensiz, dolu dizgin ağlamak istiyorum. Zaten durduk yerde birden
yanağıma değiyor sıcak göz yaşım. Ama inan neden ağladığımı , ağlamak
istediğimi bilmiyorum. Daha önceleri de böyle olmuş muydum diye düşünüyorum,
evet olmuştum. Ama hiç böylesine dolmamıştım. Hayatımda neyi kaldıramıyorum ya
da hayatımda neye sahip olamıyorum, bulamıyorum Dünyalı.
Balıkesir’de bir kış daha kalacağım. Şimdi bir yeğenim daha
olacak. Kod adı Zeytin. Özlemler daha çok sıkıştıracak beni.
Naz, gözümün bebeği, canımın rengi…
Önümü göremiyorum Dünyalı. Mezuniyet çok kötü bir şeymiş.
Daha mezun olmama birkaç ay varken bile haziran ayının sonunda düşeceğim
boşluktan korkuyorum.
Gelecek korkutuyor beni. Elbette tek başıma değilim ama
önümü göremiyor olmak, hayatımdaki bazı şeylerin süresini uzatıyor olmak, çok
korkutuyor beni.
Spor iyi gidiyor. Beş kilo verdim ve bir o kadar daha vermem
gerekiyor. Pazartesi sınavlarım başlıyor. Dersler beynimi yakıyor. Dün okula
giderken dinlediğim bir şarkıdan sonra ilerde yazacağım kitabın adını buldum:
Köpekler ve Gölgeler. Kurgusunu yirmi dakikalık yolculuğumda kafamda başlattım
bile. Yazıya ne zaman dökerim, meçhul.
Açık denizlere çıkıldı mı, çok uzaklara mecburiyetten
gidildi mi, o da meçhul.
Sonra görüşürüz Dünyalı.