Bir sonraki görüşte emzirme iznim hiç olmuştu. Hemşireler arasında bilgi
paylaşımı yanlış yapılmış ve bebeğimi beslemişlerdi. Onu kucağıma alıp
sıcaklığını hissedeceğim için o sabah o kadar heyecanlıydım ki Dünyalı.. Ama
kursağımda kalmıştı. Soğuk küvöze dokunduğumda yine yanaklarım ıslanmaya
başlamıştı. Bir türlü onu orada bırakmaya alışamamış kabullenememiştim. Sonra
yanıma hemşire yaklaştı ve küvözün üstünden bir şey çıkarıp elime tutuşturdu.
Bir peçeteye sarılı serçe parmağım kadar bir şey. Göbek bağıymış. Düşen göbek
bağı. O ana bile şahit olamamıştım Dünyalı. Bebeğimin büyüdüğüne, doğumdan
sonra benden ayrılışının ilk anına şahit olamamıştım. O gün bir an önce benim
için bitsin istedim Dünyalı. Ama elbette Dudu Peri gibi sihirli güçlerim yoktu
ve zamanı ileriye akıtamamıştım.
Zaman çok yavaş ilerliyordu. O on iki gün benim için on iki
ay gibiydi sanki. Bir yandan bebeğim yanıma geleceği için şükrediyordum ama bir
yandan da ya yine bir şey olur ve gün uzarsa, ona yine dokunamazsam diye
korkuyordum. Elbette ki onu küvöze bıraktığım ilk gün kadar hassas değildim
ancak buruk yanım tam olmuyordu. Bir
sabah kahvaltı yaparken annem “ En azından yanına geleceğini biliyorsun kızım.
Ya hiç kavuşamasaydın?” dedi. O an annemin içindeki evlat acısına farklı bir
cümleyle şahit olmuştum. Zaten kaldıramadığım şeylerden birisi de buydu. Ben
yıllar önce annemin, ailemin evlat acısına şahit olmuş, aradan geçen on beş (o
dönemde on üç) yıl boyunca içimi hiç soğutamamışken bir de kendi evlat acıma
şahit olmayı kaldıramazdım.
Ama mutlu sona kavuşmuştuk Dünyalı. Bir pazartesi sabahı
arayıp hastaneye çağırmışlardı çıkış yapmamız için. İçim kıpır kıpırdı ama
diyorum ya içimdeki burukluk korku hiç geçmedi diye. Yol boyu gelebilecek
olumsuz bir telefonla geri döneceğiz diye ödüm patlıyordu. Neyse ki öyle
olmadı. Son kontrolleri de yapıldı ve minicik gri zıbını, çorabı, şapkası ve
battaniyesiyle yoğun bakım ünitesinin kapısından aldım bebeğimi.
Yalnız bir sorun vardı. Burnuma hafif bir koku geliyordu.
Minnoşum çoktan doldurmuştu altını. Daha önce ona süt sağmak için girdiğim
odaya bu sefer altını değiştirmek için girmiştim. Bu an bile içimi rahatlatmış
ve beni mutlu etmişti. Poposunu açtığımda kıpkırmızı pişik olmuş halini görünce
beynimden vurulmuşa döndüm. Çünkü daha iki gün evvel son görüşümde ısrarla
pişik kremi vermek istemiştim ancak kabul etmemişlerdi. Çok kızmış ve
öfkelenmiştim . Ama bir yandan da on iki gün boyunca
beslemiş,uyutmuş,iyileştirmiş bir ekip vardı. Pişik için onların emeğine
haksızlık edemezdim. Önemli olan bebeğimin o an benimle oluşuydu. Ertesi gün
bayramdı ve bebeğim benim bayram şekerimdi.
Böylece hamileliğimi öğrendiğim ilk andan bebeğimi ikinci
kez kucağıma alışım arasındaki tüm zamanlarda başıma gelen şeylerin son
pazartesindeydim.
Pazartesinin hikayesi burada bitti Dünyalı.