13 Haziran 2023 Salı

Son Pazartesi

 

Bir sonraki görüşte emzirme iznim  hiç olmuştu. Hemşireler arasında bilgi paylaşımı yanlış yapılmış ve bebeğimi beslemişlerdi. Onu kucağıma alıp sıcaklığını hissedeceğim için o sabah o kadar heyecanlıydım ki Dünyalı.. Ama kursağımda kalmıştı. Soğuk küvöze dokunduğumda yine yanaklarım ıslanmaya başlamıştı. Bir türlü onu orada bırakmaya alışamamış kabullenememiştim. Sonra yanıma hemşire yaklaştı ve küvözün üstünden bir şey çıkarıp elime tutuşturdu. Bir peçeteye sarılı serçe parmağım kadar bir şey. Göbek bağıymış. Düşen göbek bağı. O ana bile şahit olamamıştım Dünyalı. Bebeğimin büyüdüğüne, doğumdan sonra benden ayrılışının ilk anına şahit olamamıştım. O gün bir an önce benim için bitsin istedim Dünyalı. Ama elbette Dudu Peri gibi sihirli güçlerim yoktu ve zamanı ileriye akıtamamıştım.

Zaman çok yavaş ilerliyordu. O on iki gün benim için on iki ay gibiydi sanki. Bir yandan bebeğim yanıma geleceği için şükrediyordum ama bir yandan da ya yine bir şey olur ve gün uzarsa, ona yine dokunamazsam diye korkuyordum. Elbette ki onu küvöze bıraktığım ilk gün kadar hassas değildim ancak buruk yanım tam olmuyordu.  Bir sabah kahvaltı yaparken annem “ En azından yanına geleceğini biliyorsun kızım. Ya hiç kavuşamasaydın?” dedi. O an annemin içindeki evlat acısına farklı bir cümleyle şahit olmuştum. Zaten kaldıramadığım şeylerden birisi de buydu. Ben yıllar önce annemin, ailemin evlat acısına şahit olmuş, aradan geçen on beş (o dönemde on üç) yıl boyunca içimi hiç soğutamamışken bir de kendi evlat acıma şahit olmayı kaldıramazdım.

Ama mutlu sona kavuşmuştuk Dünyalı. Bir pazartesi sabahı arayıp hastaneye çağırmışlardı çıkış yapmamız için. İçim kıpır kıpırdı ama diyorum ya içimdeki burukluk korku hiç geçmedi diye. Yol boyu gelebilecek olumsuz bir telefonla geri döneceğiz diye ödüm patlıyordu. Neyse ki öyle olmadı. Son kontrolleri de yapıldı ve minicik gri zıbını, çorabı, şapkası ve battaniyesiyle yoğun bakım ünitesinin kapısından aldım bebeğimi.



Yalnız bir sorun vardı. Burnuma hafif bir koku geliyordu. Minnoşum çoktan doldurmuştu altını. Daha önce ona süt sağmak için girdiğim odaya bu sefer altını değiştirmek için girmiştim. Bu an bile içimi rahatlatmış ve beni mutlu etmişti. Poposunu açtığımda kıpkırmızı pişik olmuş halini görünce beynimden vurulmuşa döndüm. Çünkü daha iki gün evvel son görüşümde ısrarla pişik kremi vermek istemiştim ancak kabul etmemişlerdi. Çok kızmış ve öfkelenmiştim . Ama bir yandan da on iki gün boyunca beslemiş,uyutmuş,iyileştirmiş bir ekip vardı. Pişik için onların emeğine haksızlık edemezdim. Önemli olan bebeğimin o an benimle oluşuydu. Ertesi gün bayramdı ve bebeğim benim bayram şekerimdi.



Böylece hamileliğimi öğrendiğim ilk andan bebeğimi ikinci kez kucağıma alışım arasındaki tüm zamanlarda başıma gelen şeylerin son pazartesindeydim. 

Pazartesinin hikayesi burada bitti Dünyalı.