5 Aralık 2013 Perşembe

Cumartesi Pazarındaki Arkadaşım Tardu



Hikaye bitti de kahramanların hepsi ölmedi ki. Üstelik daha Cumartesi Pazarındaki o güvercine bir isim bile bulamamıştım.  Yeniden başlıyorum bu hikayeye .Hatırlatmalarla..
Kevok, asıl yazarın kaleminde öldüğü gibi benim kalemimde de ölmüştü. Sevdiğim adam sağırdı. Hala da sağır. Ama artık onun gülüşünden mahrumum. Kevok ile beni kanatlarında taşıyan o güvercini, kanadından düştükten sonra hiç görmemiştim, evet.  Ama buldum onu! Şimdilerde en iyi dostum.
Çok aradım. Hem kendisini hem de ona verebileceğim bi ismi çok aradım. Onu bulduğumda kendimi de bulmak istedim bir yerlerde ama ben henüz yoktum, hala kendimden uzaktaydım ve bir süre daha da uzak yaşayacaktım kendi benliğimden. Ve onun bendeki adını bulmuştum : Tardu.
Tardu.. Eski Türkçe’de karanlıktan gelen ışık demek.  Siz,armağan, diye de biliyor olabilirsiniz. Bana göre ikisi de aynı kapıya çıkıyor. O güvercin yani Tardu, karanlıktan gelen ışıkla bana armağan olmuştu. Ben onun kamburu ,o benim armağanım. Herhalde bütün hayatım kendime bağdaşmayan kişi ve karakterlerle birbirine bağlı kalacak.
Yarası ağırdı Tardu’nun. Kanadı çok ince yerden kırılmıştı. Benim kendi sevgime olan kırgınlığımdan da beter gibi gözüküyordu. Acısı, uçamamaktı. Acım ,göz yaşımdı. Hatalıydı. Çok fazla yükseğe çıkmıştı. Yükü ağırdı. Kanatlarında iki aşığı taşıyordu. Hatalıydım ben de. Kevok gibi bir aşık olmak istedim belki de. Kevok’un aşkıyla yarıştım. Kevok kendine öldü, ben hayatta kalıp kendime yandım ve sonradan anladım ki sadece kendimi yaktım.
Aralarında en çok ben hatalıydım. Daha önce de gözleri hiç görmeyen bir adama maviyi anlatmaya çalıştım, yapamadım.  Şimdi de hiç duymayan bir adama sesimi duyurmaya çalıştım ve yine yapamadım. Sanırım bundan sonra da ağzından tek bir kelime bile çıkamamış bir adamdan adımı duymak isteyeceğim ve muhtemelen onu da yapamayacağım.  Ama en büyük hatam Tardu’nun kanadına fazladan yük olmamdı. Çünkü sırtında zaten bir aşığın yükü vardı ve ben onun kamburu olmuştum. Zaten  Cumartesi Pazarındaki o yoldan geçtiğimden beri kamburdum ya insanlığa, hadi neyse.
Aslında bu benim itirafımdı. Yani insanlığın kamburu olmak. Daha doğrusu sevdiğim adamın sırtında kambur olmak. Kendime itiraf etsem de bunu ona bir türlü itiraf ettirememiştim. Sonra başka cümlelerle itiraf etti bunu. Sevdiğim adamın kamburu olup vicdanına dokunmuş olmak hayatta aldığım en büyük darbelerden birisiydi. Bu onun iyiliğinin simgesi olsa da bana hiç iyi gelmemişti işte. Tardu’ya da insanlık iyi gelmemişti. Zaten bunu bildiğim için onu aradım haftalarca ve onu ne kadar yanlış yerlerde aradığımı da görmüş oldum. Burnumun dibindeymiş Tardu.
Uyumaktan yorulduğum bir sabah uyandıktan sonra yatağın kenarında doğrulup perdeyi açtığımda buldum Tardu’yu. Camımın önünde beni bekliyordu kırık kanadıyla. Belli ki uzun zamandır oradaydı,üşümüştü. Yerimden kalkıp camı açıp nazikçe dokundum başına. Eğdi başını. Suçluyum, dedi. Evet, iki aşığı kanatlarında taşıyamadığı için kendisini suçlu  hissediyordu.  Hayatımda ilk  defa bir güvercinin karşısında ezilmiştim. Biz insanlar egolarımızı bir kenara koyup  özür dilemekten aciz bir varlıkken, kırık kanadının acısı gözlerinden okunan bir güvercin kadar olamamanın karşında ezilmiştim. Onu gökte ararken yerde bulmuş olmanın heyecanıyla afallamış kalmışken bu beklenmeyen özrün karşısında biraz daha afallamıştım. Betona basan çıplak ayaklarımın üşüdüğünü hissettiğimde kendime geldim ve Tardu’yu ellerimle içeri alıp kırık kanadından öptüm korka korka. Öpüp canını yakmaktan korktum. Sevdiğim adamı da uyurken öpmekten korkardım, uyanır diye. Ama ne sevdiğim adam uykusundan uyanmıştı ne de Tardu’nun canı yanmıştı. Çünkü ikisine de dokunuşum sevginin anlamıydı. Sevgi her zaman can yakmaz, her zaman uykuları bölmezdi.
Gülüşüne hayran olduğum adamı sevgimle kaybederken Tardu’nun kırık kanadını sevgimle iyileştirdim. Tardu’nun kanadı birkaç saate iyileşti ama benim sevgime olan kırgınlığım hiç geçmedi.
Tardu’nun kanadını iyileştirene kadar hiç konuşmadık. Ona olan her dokunuşum bir özürdü. O da biliyordu bunu ve halinden memnundu. Açlığını ve susuzluğunu da sevgimle gidermişti. Sevgimle ısınmıştı. Tardu sevgime hayran kaldıkça ben sevgime ağladım. Aynı sevgi nasıl olur da bu kadar çelişirdi kendiyle. Aynı sevgi nasıl olur da bir tarafı yok ederken bir tarafı var ettirebilirdi…
İşte bu yüzden o güvercinin adını Tardu koydum. Yok edilen taraf benim karanlığımdı ve Tardu bana ışık olmuştu. Tardu, karanlığıma gelen hediye olmuştu. 
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder