Hikaye bitti de kahramanların hepsi ölmedi ki. Üstelik daha
Cumartesi Pazarındaki o güvercine bir isim bile bulamamıştım. Yeniden başlıyorum bu hikayeye .Hatırlatmalarla..
Kevok, asıl yazarın kaleminde öldüğü gibi benim kalemimde de
ölmüştü. Sevdiğim adam sağırdı. Hala da sağır. Ama artık onun gülüşünden
mahrumum. Kevok ile beni kanatlarında taşıyan o güvercini, kanadından düştükten
sonra hiç görmemiştim, evet. Ama buldum
onu! Şimdilerde en iyi dostum.
Çok aradım. Hem kendisini hem de ona verebileceğim bi ismi
çok aradım. Onu bulduğumda kendimi de bulmak istedim bir yerlerde ama ben henüz
yoktum, hala kendimden uzaktaydım ve bir süre daha da uzak yaşayacaktım kendi
benliğimden. Ve onun bendeki adını bulmuştum : Tardu.
Tardu.. Eski Türkçe’de karanlıktan gelen ışık demek. Siz,armağan, diye de biliyor olabilirsiniz.
Bana göre ikisi de aynı kapıya çıkıyor. O güvercin yani Tardu, karanlıktan
gelen ışıkla bana armağan olmuştu. Ben onun kamburu ,o benim armağanım. Herhalde
bütün hayatım kendime bağdaşmayan kişi ve karakterlerle birbirine bağlı
kalacak.
Yarası ağırdı Tardu’nun. Kanadı çok ince yerden kırılmıştı.
Benim kendi sevgime olan kırgınlığımdan da beter gibi gözüküyordu. Acısı, uçamamaktı.
Acım ,göz yaşımdı. Hatalıydı. Çok fazla yükseğe çıkmıştı. Yükü ağırdı.
Kanatlarında iki aşığı taşıyordu. Hatalıydım ben de. Kevok gibi bir aşık olmak
istedim belki de. Kevok’un aşkıyla yarıştım. Kevok kendine öldü, ben hayatta kalıp
kendime yandım ve sonradan anladım ki sadece kendimi yaktım.
Aralarında en çok ben hatalıydım. Daha önce de gözleri hiç
görmeyen bir adama maviyi anlatmaya çalıştım, yapamadım. Şimdi de hiç duymayan bir adama sesimi
duyurmaya çalıştım ve yine yapamadım. Sanırım bundan sonra da ağzından tek bir
kelime bile çıkamamış bir adamdan adımı duymak isteyeceğim ve muhtemelen onu da
yapamayacağım. Ama en büyük hatam Tardu’nun
kanadına fazladan yük olmamdı. Çünkü sırtında zaten bir aşığın yükü vardı ve
ben onun kamburu olmuştum. Zaten
Cumartesi Pazarındaki o yoldan geçtiğimden beri kamburdum ya insanlığa,
hadi neyse.
Aslında bu benim itirafımdı. Yani insanlığın kamburu olmak.
Daha doğrusu sevdiğim adamın sırtında kambur olmak. Kendime itiraf etsem de
bunu ona bir türlü itiraf ettirememiştim. Sonra başka cümlelerle itiraf etti
bunu. Sevdiğim adamın kamburu olup vicdanına dokunmuş olmak hayatta aldığım en
büyük darbelerden birisiydi. Bu onun iyiliğinin simgesi olsa da bana hiç iyi
gelmemişti işte. Tardu’ya da insanlık iyi gelmemişti. Zaten bunu bildiğim için
onu aradım haftalarca ve onu ne kadar yanlış yerlerde aradığımı da görmüş oldum.
Burnumun dibindeymiş Tardu.
Uyumaktan yorulduğum bir sabah uyandıktan sonra yatağın
kenarında doğrulup perdeyi açtığımda buldum Tardu’yu. Camımın önünde beni
bekliyordu kırık kanadıyla. Belli ki uzun zamandır oradaydı,üşümüştü. Yerimden
kalkıp camı açıp nazikçe dokundum başına. Eğdi başını. Suçluyum, dedi. Evet,
iki aşığı kanatlarında taşıyamadığı için kendisini suçlu hissediyordu. Hayatımda ilk
defa bir güvercinin karşısında ezilmiştim. Biz insanlar egolarımızı bir
kenara koyup özür dilemekten aciz bir
varlıkken, kırık kanadının acısı gözlerinden okunan bir güvercin kadar
olamamanın karşında ezilmiştim. Onu gökte ararken yerde bulmuş olmanın
heyecanıyla afallamış kalmışken bu beklenmeyen özrün karşısında biraz daha
afallamıştım. Betona basan çıplak ayaklarımın üşüdüğünü hissettiğimde kendime
geldim ve Tardu’yu ellerimle içeri alıp kırık kanadından öptüm korka korka.
Öpüp canını yakmaktan korktum. Sevdiğim adamı da uyurken öpmekten korkardım, uyanır
diye. Ama ne sevdiğim adam uykusundan uyanmıştı ne de Tardu’nun canı yanmıştı.
Çünkü ikisine de dokunuşum sevginin anlamıydı. Sevgi her zaman can yakmaz, her
zaman uykuları bölmezdi.
Gülüşüne hayran olduğum adamı sevgimle kaybederken Tardu’nun
kırık kanadını sevgimle iyileştirdim. Tardu’nun kanadı birkaç saate iyileşti
ama benim sevgime olan kırgınlığım hiç geçmedi.
Tardu’nun kanadını iyileştirene kadar hiç konuşmadık. Ona
olan her dokunuşum bir özürdü. O da biliyordu bunu ve halinden memnundu.
Açlığını ve susuzluğunu da sevgimle gidermişti. Sevgimle ısınmıştı. Tardu
sevgime hayran kaldıkça ben sevgime ağladım. Aynı sevgi nasıl olur da bu kadar
çelişirdi kendiyle. Aynı sevgi nasıl olur da bir tarafı yok ederken bir tarafı
var ettirebilirdi…
İşte bu yüzden o güvercinin adını Tardu koydum. Yok edilen
taraf benim karanlığımdı ve Tardu bana ışık olmuştu. Tardu, karanlığıma gelen
hediye olmuştu.
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder