Ama o son bir türlü gelmek bilmedi kahramanım için. Çentikler
tüm duvarı kapladı, parke taşları doldurdu. Hatta çentik üstüne çentikler
atıldı ama başlangıcını yok ederek gelen o son bir türlü gelmedi. Oysa o kadar
da uzun bir başlangıcı olmamıştı hayat üstünde. Kısaydı, kısacıktı. Gerçi kimin
zaman algısında yüzdüğünü bilmeden bu yorumu yapıyordu. Ama artık kuyudan çıkış
yoktu ve içine düştüğü kısırdöngüde takılı kalmaktan bezmişti. Elleri gitmiyordu
yeni bir çentiğe ve dipsiz karanlıkta öylece uyuyakaldı ansızın. Uyandığında
kaburgaları göğsüne batarcasına acı çekiyordu. Adeta kıvrandırıyordu bu acı
onu. Daha fazla kelimeye ve art arda dizilmiş cümlelere ihtiyacı vardı burada
biraz daha kalabilmek adına. Ama olmuyordu. Artık kendi karanlığında ve kendi
kuyusundayken birkaç insan görüp de eski hazinesine yeniden kavuşamayacaktı. Ve
sessizce düşündü.
Karanlığa gözleri hiç alışamamışken çizdiği çentikleri tek
tek silse en başa dönebilir miydi? Madem son gelmiyordu, başlangıca tekrar geri
dönerek hayatını sıfırlayabilir miydi?
Bilmiyordu ama denemekten zarar gelmezdi. Belki de geri
dönüş yolunda beklediği son onu yakalayacaktı? Özel bir günde mi olurdu bu
yoksa sıradan bir günde mi, şimdi de bunu düşünmek istedi kahramanım. Ama cevabını
bilemedi. Önce biraz hileyle karışık üçer beşer silmek istedi çentikleri ama o
zaman da sonun geldiği gün onu dürüstçe karşılayamayacağı için ansızın hüzne
kapıldı. Geriye dönmediği her günü tekrar çizdi. Şimdi daha mutluydu. Günler günleri
kovaladı, çentikler silindi, duvarlarda boşluklar görünmeye başladı. Çentikler silindikçe
oda aydınlandı, kahramanımın göğsündeki o acı dinmeye başladı. En azından artık
gece yarısı nefesi kesilerek uyanmıyordu. Duvardaki çentikler gün geçtikçe
azaldı…azaldı… ve azaldı. Son bir çentiği kalmıştı. Ve son hala gelmemişti. Belki
de keramet başlangıçtaydı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder