21 Ağustos 2017 Pazartesi

Fonda Aynı Şarkı

Uzak diyarların birinde kelimeleri birbirine işleyen, aralarında bir bağ olduğuna inanan biri yaşarmış. Her bir kelimeye derin derin bakar, üstünde uzuun uzun düşünmeden ardına koyacağı kelimeye sırayı vermezmiş. Günler geçmiş, aylar geçmiş ve bir an gelmiş , tükenmiş.
Ne yapmalı ne etmeli derken kendisini kırmızı koltukların peş peşe sıralandığı bir yerde bulmuş. Ne olup bittiğini anlayamadan insanlar doluşmuş içeriye. Yanından onlarcası geçmiş de kimseye dönüp, ben neredeyim?, dememiş. Biraz bekledikten sonra aklıdaki kelimelerin yeniden ona “merhaba” dediğini duymuş, gülümsemiş. Biraz insan görmekmiş tüm marifet. Tek başına kaldığında kendi kendini tükettiğini o gün o dakika anlamış.
Peki ama marifet insanların varlığında mıydı yoksa insanların yüzlerinde gördüğü keder ya da mutlulukta mıydı? Derin düşüncelerinde boy vermeye çalışırken kendi karasularında boğulduğunu fark etti. Neyse ki nefesi kuvvetliydi ve kendisini karaya çıkarmayı başarmıştı. Soluklandı, kurulandı ve yenilendi. Kumdan kaleler yapmanın aklının ve kalbinin etrafına duvar örmekten daha kolay olduğunu fark etti. Yine aynı kumdan kalenin birkaç büyük dalgayla harabeye dönüşüne şahit oldu. Hiç fark etmiyordu. İster kafanın etrafında isterse bir kumsalda olsun, kaleler işgal edilmeye ve yıkılmaya mahkûmdu.
Mahkûmiyetini kendi aklının o soğuk zindanında geçirme kararı almıştı artık. Düşünceleri, acıları adeta onu titretiyor ve duvardaki çentikleri tek tek çoğaltıyordu. Bu kısırdöngü hiç bitmeyecekti. Çentikler duvarı kapladıkça ilk çentiği silip yerine yenisini çizecekti. Ve böylece kendi sonunu başlangıcını yok ederek getirecekti.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder