Bak Marsi, anlaşalım yolun başındayken.
Öyle beni terk etmek yok. Doktora uzun uzun cümleler kurmak
yok. Hayali karakterleri gerçeğe dönüştürüp aklının bir köşesine yerleştirmek
de yok. Saatler boyu Cem Adrian dinlemek hiç yok. Tembellik yok. Ağlamak yok.
Nefessiz kalmak yok. Kaybolmak yok. Korkmak yok. Derinlerde nefesin bitene
kadar yaşamak yok. Kabuslar yok. Karamsarlık yok. Hüzün yok.
Birkaç günlük yaşantın bana ışık getirdi Marsi. Önce
bileğimi doldurdun. Gaganda bilekliğimi buldum. Sonra onca yağmurlu günün
ardından güneşi getirdin gökyüzüne. Bir krallık yıkıldı sayende. Önemsenen bir
yola mecburi istikamet olunduğundan gidilmedi. Bilhassa kendi isteğim beni
doktorun sokağına götürdü ve en rahat tavrımla güneş gözlüğümdeki tozları
sildim akmayan gözyaşım yerine. Camına bakan marketten su aldım, birkaç saatte
bitirdim . Tıpkı onu bitirdiğim gibi. Öfkem hariç. Ama onun da çaresini yazdım dün
gece aklıma. O da bitecek.
Sen aklıma çareler sundun Marsi. Hayali karakterimi aklımdan
henüz tam alamamış olsan da ona da çareler sundun. Ama ona biraz zaman var. Bir elin parmaklarının
sayısından biraz uzun bir zaman. Sonra o da yazılmış cümlelerim arasında
kalacak.
Kısmet tabi bu işler şimdi Marsiciğim. Adalet işi de biraz.
Önce Tanrı’nın sonra da Dünya’nın adaleti. Olmayan adaletler zincirinin başını
çekiyorum mesela ben. Neyse . Bugün konu senin varlığın.
İyi ki geldin aklıma Marsi. Seneye senin doğum gününü
kutlamayı düşünüyorum mesela. Mutluluk zırvasının doğum günü de sayılır bir
yerde. Mutluluk benim için hala bir “zırva” düşüncesi olsa da belki bir gün o
zırvaya ben de inanırım .
İnançsızlık zor Marsi. Çok zor.
Bu arada Tardu’yu tanıyor musun Marsi ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder