Yetmiş üç yazıdan sonra bir ilki gerçekleştiriyorum.
Klavyemden çıkan sesin dışın arka perdesinde ne bir Jehan Barbur ne de bir Cem
Adrian var. Aydilge’den Aşk Paylaşılmaz bile yok. Kulaklığım yatağın bir köşesinde.
Yoğunlaşma isteğim yok ve Twin Twin-Moustache dinliyorum. İlginç. Tarzım da
değil hani.
E benim de çok normal olduğum söylenemez zaten Marsi ?
Şaka bir yana sabahtan beri içim darlanıyor Marsi. ( Bu Word
denen şey “darlanıyor” kelimesinin altını neden kırmızıyla çizdi ki şimdi??
) Böyle dolu dizgin saçmalayasım var.
İşte bunlar hep doktorsuzluk. Sen onca yazıda saydır, şimdi gel sinir stres
yapmadan göz yaşı dökmeden yazı yaz. Adaptasyon sorunu yaşıyorum sanırım
Marsiciğim.
Hayırlısı..
Dün farkındalık yaratma adına hikayenin başladığı yerde çöp
topladık bir grup güzel insanla. Ellerimizde doktorun her ameliyatta eline
geçirdiği eldivenlerden vardı. Ağır gelmedi o eldivenler elime.
Düşündüm. İçimden güldüm. Kimseler duymadan kıkırdadım dört
yaşında bir kız çocuğu tadında. Sen tek bir canı kurtardın bense onca insana
farkındalık yarattım kırk dakikada elimdeki pudralı eldivenlerle, dedim içimden.
Sonuç: Her iki olayda da ayrı bir süreç başlıyor. Başka bir sonuç : Her iki
eldiven de çöp! . Sonra yine düşündüm.
İyi yazmışım vakti zamanında da bi bokum olmamış . Neyse.
Kısmet.
Bugün de Dünya’nın en mükemmel varlıklarının günü olan “Anneler
Günü”. Bütün kadınların anneler gününü de buradan kutlarım bu vesileyle. Ama en çok da göz yaşı dökmüş annelerin günü
kutlu olsun. Çünkü onların bir yanı hep eksiktir, bilirim. Anneler hep gülsün.
Anneler hep kutsal kalsın. Anneler hep iyiliğin simgesi olsun. Ve hiçbir anne
evlat acısını tatmasın.
Amin.
Marsi, madem doktor dedik, anneler günü dedik. Sonu güzel
yazalım.
Doktor, biliyorum okumuyorsun da tüm içtenliğimle kurayım yine
de son cümlemi.
Nurlar içinde yatan annenin de anneler günü kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder