5 Mart 2014 Çarşamba

Ceketli Adam IV - Son



 Güzeller güzeli uykum ölüm getirdi. Ercüment’i tanımama fırsat vermeden ölüm meleğim geldi yanıma uzandı. Neden bu kadar erken geldin, dedim. Sustu. Saçlarımı sevdi biraz. Belki bir işe yarar diye itiraz etmek istedim. Yapmam gerekenler var ,dedim. Unutmam gereken insanları henüz unutmadım ve unutmadan da ölmek istemiyorum, dedim ama dinlemedi beni. Ercüment, dedim. Ona gözlerinin mavisini anlatmadan alıyorsun canımı dedim, duymadı. Bağıra bağıra tekrar dile getirdim. Öldürme, dedim. Ercüment’e maviyi anlatmadan beni öldürme, dedim.
İnsanoğlu çok garip dedi ölüm meleğim.  Hayatı boyunca hiç görmeyen bir yaşayana maviyi nasıl anlatacaksın ki, dedi. 
Beklemiyordum bu soruyu.
Kurnazdı ölüm meleğim.
Çok kurnazdı.
Ölüm meleğimden zaman istedim ve düşünmeye başladım. Haklıydı. Renk kavramı siyahın dışına çıkamamış bir insana nasıl başka bir rengi anlatabilirdim.
Biraz daha düşündüm ve iki soruya cevap buldum.
Önce , maviyi nasıl anlatabilirim sorusunun cevabını buldum :Mavi, ölümün rengiydi. Ölümü nasıl ki yaşayamadan kendime anlatamam; maviyi de siyahtan başka bir renge sahip olmayan dünyasında yaşayan bir adama anlatamam.
Sonra da ölüm meleğimin neden bu kadar erken geldiği sorusunun cevabını buldum: Maviyi anlatmak için ölmem gerekiyordu. Yoksa imkansızdı maviyi Ercüment’e anlatmak. Ancak ölüm herşeyi gösterirdi insanoğluna.
Cevaplarımı sindirdim kendi içimde. Sonra ölüm meleğimin yanından kalkıp masamın üstündeki not defterine kocaman harflerle birkaç cümle yazdım.
Ercüment’e…
Bir gün bana, bu kaselerin içindekilerden hangisi reçel, hangisi bal diye soru sormanın dışında bir soru sorduğunda ve o soru “Bana maviyi anlatır mısın?” olduğunda sana bunun imkansız olduğunu anlatmaktan çok gerçeği simsiyah dünyanda aydınlatmak için ölüm meleğimin yanına uzanıyorum. Çünkü mavi, ölümün rengi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder