O kadar oldu mu sahi?
Onca zaman sonra sokaklardan silindi mi ayak izin ?
Son nefesin yağmur olup düştü mü yere hiç ?
İkinci kattaki dairenden sonsuz gökyüzüne gidebildin mi sahi?
Onca zaman sonra sokaklardan silindi mi ayak izin ?
Son nefesin yağmur olup düştü mü yere hiç ?
İkinci kattaki dairenden sonsuz gökyüzüne gidebildin mi sahi?
Nasıldı ölmek ? Bu gece
yanıma gelip, başucuma oturup bana tane tane anlatır mısın ölümü abi?
Yangının tam ortası mı yoksa okyanusun ortasındaki bir adacık mıydı ölüm senin
için?
O adaya çıkmak için hiç kulaç attın mı abi? Son
saniyelerinde, yüzün morarırken, ciğerlerin boğulurken, kemerinin izi boğazında
izini bırakmaya başlamışken hiç pişman oldun mu abi ?
O Perşembe sabahı saat daha dokuz bile olmamışken beni son
kez gördüğünde neden bana yüzünü tam dönmedin abi? Beni özlemekten mi korktun
yoksa ? Benimle konuşurken yaşamayı neden tercih etmedin abi? Ölümü elinle bir
kenara itmek, ertelemek bu kadar zor muydu gerçekten abi ?
Bilinmezliklerle dolu soru havuzumun inşası senin sonsuzluğu
seçmenle başladı aslında. O sabah gökyüzü maviydi. Ve sen maviye gitmek istedin
belli ki. Mavinin o sonsuzluğuna… Belki de bu yüzden mavi benim can damarım.Ve belki de bu yüzde bir hikayemin sonunda ölümün rengi oldu mavi. Ve ben senin martın olup, gökyüzünün mavisine aşık olmuştum.
Keşke sen hiç gitmeseydin de ben o rengi hiç sevmeseydim
abi. O renk beni hiç gülümsetmeseydi
keşke de sen yanımda, hayatımda olsaydın abi.
Ama senin yokluğunda keşkelerin bir önemi yok. Tıpkı onca
yazdığım sorunun ve yazmaya ellerimin izin vermediği ama aklımın hep bir
köşesinde olan sorular gibi. Yüzlercesi gibi.
Kan aldırmaktan korkarken ölümü seçmek nereden çıktı abi ? Nasıl
bu kadar çelişebildin kendinle anlam veremiyorum..
Sen gittin ya abi, geride kalan o eksik ailen hep eksik
kaldı. Biz hiç tamamlanmadık. Ve hiçbir
zaman da tam olmayacağız.
Mutfaktaki yemek masasındaki o yerine kim oturursa otursun,
aradan ne kadar zaman geçerse geçsin orası hep senin. Tıpkı o masada divanın
orta kısmının benim yerimin olması gibi.
Küçük kalsaydım o orta kısıma oturup yemeğim bitince masanın
altından çıkabilirdim hala. Ve o yemek masasında sen karşımda oturuyor olurdun.
Belki tek belki ailenle. Eşinle ve çocuğunla. Yanındakilerin bir önemi yok. Senin
varlığın tekti abi.
Ve ben belki de bu yüzden tek sayıları sevmiyorum. Tekliğin gitti.
Sen belki özlemekten korktuğun için o sabah yüzünü bana tam
göstermedin ama ben seni şimdi çok özlüyorum abi.
Yüzünü, yemek masasındaki yerini, kuracağın aileni,
kıyafetlerini, yatağını… hepsini bir kenara koydum da en çok neyin yokluğu
koyuyor biliyor musun abi ? Sesinin yokluğu.
Sen o kadar yoksun ki ben senin sesini unuttum. Kurduğun
cümleler aklımın bir köşesinde azınlıkta kalmış olsa bile hepsi sessiz sedasız
artık. Yüklemleri var ama sesleri yok. O cümleler bir daha senin ses tonuna
değip senin dudaklarının arasından çıkmayacaksa ve kulaklarım o ses tonunu
işitemeyecekse kendin gibi geride kalan cümlelerini de al götür abi.
Biliyorum her canlı ölür. Ama keşke yaşlandığında ölseydin
de ben de ölümü sana kondurabilseydim abi.
Ve bu yazıyı bitirirken bana düşen tek şey var o da seni
Rahmetle anmak.
Nurlar içinde uyu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder