Hava sıcak. Kelimelerim soğuk.
Odanın tavanından sarkan bir ışık var. Gözlerimi kör edecek
birkaç dakika baksam. Kör olmak istemediğimden karanlığı seviyorum belki de.
Karanlık.. Sessizlik.. Kimsesizlik.. Çaresizlik..
Vicdansızlık.. İyi niyetsizlik..
Geldik mi yine vicdana. Öfke nöbetlerine.
Koca bir yılın nasıldı Piso? Koskocaman on iki ayın kaçta
kaçı mutluluktu? Koskaca üç yüz altmış beş günün kaçında kahkahalar attın tüm
içtenliğinle?
2?
12?
22?
102?
…
Hangisi?
Saymadın mı? Ya da azınlığı bile sayamadın mı diye
düzelteyim sorunu.
Neden yazıyorsun, okuyorsun diyorlar. Anlamıyorlar bir türlü
beni. Kelimeler benim sığınağım. Kaçış yolundaki kervanım. Bazen nefesim. Bazen
uyku ilacım. Bazense ağır bir antideprasan ilacının bir bardak su yardımıyla
boğazımdan geçmiş hali. Kelimeler benim her
şeyim.
Nereye kadar can yakacağım? Nereye kadar kaçacağım? Nereye
kadar bir ödlek gibi yaşayacağım? Nereye kadar geceyi gündüz, gündüzü gece
yaparak yaşayacağım?
Doktora yazmıyorum. Ama sövmeden de edemiyorum hani. Ona öfkeyle yazdığım yazıları bazen
okuyamıyorum. Öfkem ağır geliyor. O sevgimi taşıyamadı bense ondan var olan
öfkeyi . Öfkem bir sabah uyandığımda içimden sökülmüş olsun istiyorum. Sevgim
gibi bir anda bitsin istiyorum. Bir başkası günden güne almasın öfkemi benden.
İstediğim bu değil. Doğru olan bu değil.
Bir sabah uyanacağım ve öfke denizimden geriye kalan sadece
karaya vurmuş bir gemi olacak. Doktorun içinde çürüdüğü bir gemi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder