27 Haziran 2014 Cuma

Yazmasam Olmazdı

Hava sıcak. Kelimelerim soğuk. 
Odanın tavanından sarkan bir ışık var. Gözlerimi kör edecek birkaç dakika baksam. Kör olmak istemediğimden karanlığı seviyorum belki de.
Karanlık.. Sessizlik.. Kimsesizlik.. Çaresizlik.. Vicdansızlık.. İyi niyetsizlik..
Geldik mi yine vicdana. Öfke nöbetlerine.
Koca bir yılın nasıldı Piso? Koskocaman on iki ayın kaçta kaçı mutluluktu? Koskaca üç yüz altmış beş günün kaçında kahkahalar attın tüm içtenliğinle?
2?
12?
22?
102?
Hangisi?
Saymadın mı? Ya da azınlığı bile sayamadın mı diye düzelteyim sorunu.
Neden yazıyorsun, okuyorsun diyorlar. Anlamıyorlar bir türlü beni. Kelimeler benim sığınağım. Kaçış yolundaki kervanım. Bazen nefesim. Bazen uyku ilacım. Bazense ağır bir antideprasan ilacının bir bardak su yardımıyla boğazımdan geçmiş hali.  Kelimeler benim her şeyim.
Nereye kadar can yakacağım? Nereye kadar kaçacağım? Nereye kadar bir ödlek gibi yaşayacağım? Nereye kadar geceyi gündüz, gündüzü gece yaparak yaşayacağım?
Doktora yazmıyorum. Ama sövmeden de edemiyorum hani.  Ona öfkeyle yazdığım yazıları bazen okuyamıyorum. Öfkem ağır geliyor. O sevgimi taşıyamadı bense ondan var olan öfkeyi . Öfkem bir sabah uyandığımda içimden sökülmüş olsun istiyorum. Sevgim gibi bir anda bitsin istiyorum. Bir başkası günden güne almasın öfkemi benden. İstediğim bu değil. Doğru olan bu değil.
Bir sabah uyanacağım ve öfke denizimden geriye kalan sadece karaya vurmuş bir gemi olacak. Doktorun içinde çürüdüğü bir gemi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder