Uzundu gecem. Yorucuydu.
Sabahım baş döndürücüydü. Yataktan kalkamayacak kadar
döndürdü başımı beynimin içinde dolaşan tonlarca ağırlıktaki cümlelerim.
Günüm kapalıydı. Ceketli Adam’ın hiçbir zaman göremediği
parlak, sarı güneşi aradım gökyüzünde, bulamadım. Belli ki kovulmuştu
gökyüzünden. Krallık, gri bulutlara geçmişti ve soyunu sürdürmek için
olabildiğince yağmur damlasını camıma vuruyordu sertçe. Asfaltlardan taşıyordu
gücü.
Kabusum yoktu gecemde.
Keyfim de yoktu sabahımda.
Işık yoktu günümde. Ömrümde.
Ve insanlar…
Yüzlercesi.
Birazı yanıbaşımda, birazı birkaç saatlik yolculuk sonunda
ulaşabileceğim kadar uzaklıkta, birazı sadece aklımda, birazı karakterlerimin
içinde, birazı da rüyalarımda. Ve yine birazı da en uç noktalarda.
Oldurulamayacak, ulaşılamayacak, sıcaklığını hissedemeyecek kadar uçlarda.
Parmaklarım saç tellerimin arasında. Aklım uzun bir gemi
yolculuğunda. Bedenim ışıkta, ruhum karanlık bir kuyuda. Acım, avucumun içinde.
Gülüşümse doktorda.
Yazdığım birkaç karakter bir film setinde. Hepsi mutsuz.
Hepsi huzursuz.
Kötü yazarım ben. Mutlu sona inanmayan, mutluluğun ,olsa
bile gökkuşağının altından geçmek kadar zor olduğuna ve ulaşılsa dahi sonunda
yağmurun dolu dizgin yağacağına inanan, karakterleriyle güçlenmeye çalışan bir
yazarım.
Bugüne kadar yazdığım tüm cümlelerimden ve yarattığım tüm
karakterlerden özür dilerim. Benim aklımda mutlu son yok.
Yok…
Piso, ismini hakkını verip kelimeleri konuşturmuş.En iyisi bu bence.
YanıtlaSil