Bu bir
hikaye olmakla beraber gerçeğimin anlatımı aslına bakarsanız.
Yıllardır
aynı şehirdeyim. Aynı yollardan,birbirine benzeyen onca yoldan onca sokaktan
onca ara caddeden defalarca geçtim. Geçtiğim onca yoldaki esnafı belki
defalarca gördüm ama hiçbir zaman hiç birine hiç kimseye adını yaşını namını
sormadım. Gerek duymadım. Yeri geldi o insanların lokantasında yemek yedim yeri
geldi arkadaşlarımla eğlendim yeri geldi dostlarımla ağlaşıp dertleştim. Yeri
geldi kalbime almak istediğim insanı bekledim.. Bazı bazı umut ettim.. En
önemlisi de ne yaptığıma bakmaksızın o mekanlarda o insanların içinde yaşadım.
Var oldum.. Var edildim veya yok sayıldım. Kimini de ben yok sayıp başımın tacı
yaptım..
Aynı şehirde
saatlerimi günlerimi haftalarımı aylarımı hatta yıllarımı geçirdim ama iki
hafta öncesine kadar şehrimdeki Cumartesi Pazarından geçerken bir güvercinin
başka bir dildeki adını anımsamaya çalışırken kendimi buluşumu hiç
yaşamamıştım.
Kevok.. Bir
yazarın gözdesi,bir kitabın kahramanı,bir aşkın yaşayan yanı… Bir çift kanadın
bambaşka anlamı.. Bir gerçeğin yürüdüğün yola yansıması..
Sevdiğim
adamın elinden tutarken görmüştüm cumartesi pazarının kurulduğu yerde
gezinen o güvercini.. Belki bilmiyordu
anlamını,adını ama biz biliyorduk.
Kanat
çırpışından çıkan ses kadar derindi elini tuttuğum adama olan sevgim. Her zaman
duyulamayan o ses, sevgimin en iyi açıklayıcısıydı. Nasıl ki o ses her zaman
duyurmaz kendini insanlığa,benim de kalbim insanlığa her zaman böylesine
açılmaz.
Güvercin
nasıl ki kanat çırpmadan uçamaz ben de sevmeden yaşayamam. Belki de yaşarım.
Ama eksik hissederim. Güvercinin kanadı kırılır da buruk olur ya içi, işte
bende öyle olurum. Herhalde..
Güvercinin
kanadı kırılır da kimse bilmez ya hani içindeki acısını. O aynı kimselerde yine
bilemez güvercinin neden kanat çırptığını.. Aslında kendisi de bilmez kanat
çırpışından çıkan o derin sesi.Gerçekten tüm olanlara yukarıdan bakmak için mi
yoksa insanlardan kaçtığı için mi uçar bu kuş,bilmiyorum. Ben de daha çok yorulmak için mi yoksa
gerçekten mutluluğu aradığım için mi defalarca aynı adama aşık oluyorum
bilmiyorum.
Aşık olunur
da cumartesi pazarının geçtiği yolda sevdiğim adamın elini tutarken de mi aşık
olur insan aynı adama defalarca. Her adımda. İlginçtir. Uykusuzluktan yorgun
yüzüne bakarken mutlu olabilmeyi nasıl başarıyorum anlayamıyorum. Yanında huzur
bulurken bunu nasıl başardığımı da anlayamıyorum. Aslında neden sevdiğimi de
bilmiyorum.
Bir kevok
kadar karakteristik bir aşkım olmadı hiç . En azından kevok kadar cesur da
olamadım. Sevdiğim adam “ölüme yürümek” demişti kurduğu onca cümlenin içinden
geçen cümlelerin birinde. Ve ben de tıpkı sevdiğim adam gibi ölüme yürüyecek
kadar cesaretli değilim. Korkak da değilim ama bu denli cesarete de sahip
değilim işte.
Cumartesi
pazarındaki yolda gezinen güvercinin de uçmak için ilk kanat çırptığında
cesareti yoktu belki. Onu bilmem de benim aynı adamı defalarca kez sevmem için
cesaretim var. Sevgim de var cesaretimin yanında. Sadece biraz gücüm eksik o
kadar. O da beni birazdan öte sevmeye adım atsa,kanat sesinin derinliğini
duymaya çalışsa gücüm de gelecek yerine de kulakları tıkalı. Oysa ki o sesi
duymak istese etrafta güvercin olmasa bile kalbimin üstüne başını koysa en derindeki
aşkın sesini gümbür gümbür duyar.
Ama dedim ya
kulakları tıkalı diye. Kendisi tıkamamış kulaklarını. Kendi avuç içleriyle
bastırmamış kulaklarına. Başkaları sağırlaştırmış sevdiğim adamı. Geçmişi,
önceki nefes alış verişleri, önceki gözyaşları kulaklarının etrafını sarmış da
kalbimdeki sesi duyamamış. Ama onda öyle bir yürek varmış ki duyamadıklarını
görebilmiş . Tamam herşeyi görüp anlayamasa da görmüş işte.
Kevok da
görmüştü olacakları. Cumartesi pazarındaki güvercin de anlamıştı ilk kanat
çırpışında insanlığın ne kadar alçak olduğunu.. Kim neyi ne kadar görüp bilse
de karşı çıkmamış olacaklara. Ben de karşı çıkamadım sevdiğim adama aşık
olmaya.
Kevok,
sevdiği adamın izini kaybettiğinde; güvercin, kanadı kırıldığında; ben de
sevdiğim adamın kokusundan uzak kalınca ağlıyorum,acı hissediyorum.
Acıda mı
birleştik yani? Gözyaşı denizinde birlikte mi yüzüyoruz yani? Cumartesi pazarındaki güvercinin sol
kanadında ben sağ kanadında da Kevokla birlikte mi yolculuk ediyoruz yani ?
Bu kadar
güçlü müydü cumartesi pazarındaki güvercin ? O küçücük bedeni bu kadar güçlü
müydü gerçekten?
Kevok, bir
güvercinin kanadına oturup yolculuğa çıkar da bendeki cesaretin tohumu nereden
geliyor?
Aşk’dan mı
alıyorum cesaretimin gücünü? Kevokla ortak noktam bu mu, aşk mı?
Peki ya o
küçük güvercin nasıl bu kadar güçlü… İki aşığı kanatlarında taşıyabilecek gücü
nereden alıyor?
Bilinmezlik?
Merhamet?
Aşk’a olan
aşkı?
Özgürlük…
Özgürlük mü
dedin?
Gökyüzünün
mavisine,grisine,beyazına olan aşkı mı yani onun özgürlüğü?
Tamam tamam
çok soru sordum haklısın,sıkıldın. Ama içimden bu geliyor. Bu da benim mi
özgürlüğüm şimdi ha? Kabul, yine soru sordum..
Elbette bir
güvercinin özgürlüğü gökyüzünün tamamı. Gökyüzüne çıkmak için geldi dünyaya o
küçük güvercin. Kalbinde ilk nefes alış verişin,ilk kanat çırpışın heyecanı ve
ölümün korkusuyla geldi dünyaya üstelik. İki aşığı kanatlarında taşıyacağını
bilmeden geldi dünyaya.. Bunu bilse yine de gelirdi gökyüzüne eminim ama. Çünkü
yeryüzündeki her canlı aşık olup ölmek için gelir dünyaya. İnkar edenler ve
karşı çıkanlar var,vardır yani. Birisi de sevdiğim adam.
Bu üçlünün
aşka olan inancı sevdiğim adamda yok. Cümlemin sonuna “maalesef” koyamıyorum.
Çünkü ben sevdiğim adama haksızlık yapamıyorum. Zaman zaman kendi sevgime
haksızlık ediyor olsam da Aşk beni anlıyor.
Kırılmış
kanatları o küçük güvercine haksızlık etti; kendi düşünceleri yüzünden sevdiği
kadını terk etmek zorunda kalan adam,Kevok’a haksızlık etti. Ben de zaman zaman
sevgime. Ama dediğim gibi aşk bizi anlıyor.
Aşkı
hayatına almayan bir adamla aşk için dünyaya geldiğini adı gibi ezberlemiş bir
benin bir araya gelmesi de ironinin en büyük örneklerinden sanırım. Ama adı
üstünde aşk. Tek taraflı bir aşk. Sevgi demiyorum,aşk..!
Sevdiğim
adamın nefes alış verişinde yükselip alçalan göğsüne her baktığımda, gözlerinin
yeşiline bakarken o cennette kaybolmak istediğimi her seferinde kendime
hatırlattığımda, sesinin hangi tonu olursa olsun özlediğim o sesi her duyuşumda,
nefesini saçlarımın arasında her hissedişimde sevgimin gücünü hissedebiliyorum.
Gitmek istese de gidemiyor insan,biliyorum.
Kevok’un
sevdiği adam da benim sevdiğim adam gibi güzel gülüyor muydu
acaba,hatırlayamıyorum. Ama ben sevdiğim adamın gülüşündeki duruşu hiçbir zaman
unutmayacağıma yemin ederim. Tüm sevgim üzerine !
Bir gün
başka bir adamı sevmeye kalkıştığımda dahi o gülüş aklımın,o unutmayan fil
hafızalı aklımın bir köşesinde kalacak. Kendi içimdeki müzede bir ömür
saklayacağım onu. Yalanım varsa sevdiğim adamın gülüşünden mahrum kalayım..
Gülüyor ya
hani,dudakları yanaklarından kenarlara yayılıyor ya hani, dudakları,öpüşürken
güven veren dudakları inceliyor ya milim milim… Şairlerin dedikleri gibi
“Ahh..!” diyorum, “bittim ben” !
Gülüşüne
bitiyorum sevdiğim adamın.
Esen en
basit rüzgarda bile o cumartesi pazarındaki güvercinin kanatları nasıl ki tek
tek hissediyor o rüzgarı,ben de sevdiğim adamın gülüşünde hissediyorum en derin
mutlulukları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder