6 Kasım 2013 Çarşamba

Cumartesi Pazarı

Bu bir hikaye olmakla beraber gerçeğimin anlatımı aslına bakarsanız.
Yıllardır aynı şehirdeyim. Aynı yollardan,birbirine benzeyen onca yoldan onca sokaktan onca ara caddeden defalarca geçtim. Geçtiğim onca yoldaki esnafı belki defalarca gördüm ama hiçbir zaman hiç birine hiç kimseye adını yaşını namını sormadım. Gerek duymadım. Yeri geldi o insanların lokantasında yemek yedim yeri geldi arkadaşlarımla eğlendim yeri geldi dostlarımla ağlaşıp dertleştim. Yeri geldi kalbime almak istediğim insanı bekledim.. Bazı bazı umut ettim.. En önemlisi de ne yaptığıma bakmaksızın o mekanlarda o insanların içinde yaşadım. Var oldum.. Var edildim veya yok sayıldım. Kimini de ben yok sayıp başımın tacı yaptım..
Aynı şehirde saatlerimi günlerimi haftalarımı aylarımı hatta yıllarımı geçirdim ama iki hafta öncesine kadar şehrimdeki Cumartesi Pazarından geçerken bir güvercinin başka bir dildeki adını anımsamaya çalışırken kendimi buluşumu hiç yaşamamıştım.
Kevok.. Bir yazarın gözdesi,bir kitabın kahramanı,bir aşkın yaşayan yanı… Bir çift kanadın bambaşka anlamı.. Bir gerçeğin yürüdüğün yola yansıması..
Sevdiğim adamın elinden tutarken görmüştüm cumartesi pazarının kurulduğu yerde gezinen  o güvercini.. Belki bilmiyordu anlamını,adını ama biz biliyorduk.
Kanat çırpışından çıkan ses kadar derindi elini tuttuğum adama olan sevgim. Her zaman duyulamayan o ses, sevgimin en iyi açıklayıcısıydı. Nasıl ki o ses her zaman duyurmaz kendini insanlığa,benim de kalbim insanlığa her zaman böylesine açılmaz.
Güvercin nasıl ki kanat çırpmadan uçamaz ben de sevmeden yaşayamam. Belki de yaşarım. Ama eksik hissederim. Güvercinin kanadı kırılır da buruk olur ya içi, işte bende öyle olurum. Herhalde..
Güvercinin kanadı kırılır da kimse bilmez ya hani içindeki acısını. O aynı kimselerde yine bilemez güvercinin neden kanat çırptığını.. Aslında kendisi de bilmez kanat çırpışından çıkan o derin sesi.Gerçekten tüm olanlara yukarıdan bakmak için mi yoksa insanlardan kaçtığı için mi uçar bu kuş,bilmiyorum.  Ben de daha çok yorulmak için mi yoksa gerçekten mutluluğu aradığım için mi defalarca aynı adama aşık oluyorum bilmiyorum.
Aşık olunur da cumartesi pazarının geçtiği yolda sevdiğim adamın elini tutarken de mi aşık olur insan aynı adama defalarca. Her adımda. İlginçtir. Uykusuzluktan yorgun yüzüne bakarken mutlu olabilmeyi nasıl başarıyorum anlayamıyorum. Yanında huzur bulurken bunu nasıl başardığımı da anlayamıyorum. Aslında neden sevdiğimi de bilmiyorum.
Bir kevok kadar karakteristik bir aşkım olmadı hiç . En azından kevok kadar cesur da olamadım. Sevdiğim adam “ölüme yürümek” demişti kurduğu onca cümlenin içinden geçen cümlelerin birinde. Ve ben de tıpkı sevdiğim adam gibi ölüme yürüyecek kadar cesaretli değilim. Korkak da değilim ama bu denli cesarete de sahip değilim işte.
Cumartesi pazarındaki yolda gezinen güvercinin de uçmak için ilk kanat çırptığında cesareti yoktu belki. Onu bilmem de benim aynı adamı defalarca kez sevmem için cesaretim var. Sevgim de var cesaretimin yanında. Sadece biraz gücüm eksik o kadar. O da beni birazdan öte sevmeye adım atsa,kanat sesinin derinliğini duymaya çalışsa gücüm de gelecek yerine de kulakları tıkalı. Oysa ki o sesi duymak istese etrafta güvercin olmasa bile kalbimin üstüne başını koysa en derindeki aşkın sesini gümbür gümbür duyar.
Ama dedim ya kulakları tıkalı diye. Kendisi tıkamamış kulaklarını. Kendi avuç içleriyle bastırmamış kulaklarına. Başkaları sağırlaştırmış sevdiğim adamı. Geçmişi, önceki nefes alış verişleri, önceki gözyaşları kulaklarının etrafını sarmış da kalbimdeki sesi duyamamış. Ama onda öyle bir yürek varmış ki duyamadıklarını görebilmiş . Tamam herşeyi görüp anlayamasa da görmüş işte.
Kevok da görmüştü olacakları. Cumartesi pazarındaki güvercin de anlamıştı ilk kanat çırpışında insanlığın ne kadar alçak olduğunu.. Kim neyi ne kadar görüp bilse de karşı çıkmamış olacaklara. Ben de karşı çıkamadım sevdiğim adama aşık olmaya.
Kevok, sevdiği adamın izini kaybettiğinde; güvercin, kanadı kırıldığında; ben de sevdiğim adamın kokusundan uzak kalınca ağlıyorum,acı hissediyorum.
Acıda mı birleştik yani? Gözyaşı denizinde birlikte mi yüzüyoruz yani?  Cumartesi pazarındaki güvercinin sol kanadında ben sağ kanadında da Kevokla birlikte mi yolculuk ediyoruz yani ?
Bu kadar güçlü müydü cumartesi pazarındaki güvercin ? O küçücük bedeni bu kadar güçlü müydü gerçekten?
Kevok, bir güvercinin kanadına oturup yolculuğa çıkar da bendeki cesaretin tohumu nereden geliyor?
Aşk’dan mı alıyorum cesaretimin gücünü? Kevokla ortak noktam bu mu, aşk mı?
Peki ya o küçük güvercin nasıl bu kadar güçlü… İki aşığı kanatlarında taşıyabilecek gücü nereden alıyor?
Bilinmezlik?
Merhamet?
Aşk’a olan aşkı?
Özgürlük…
Özgürlük mü dedin?
Gökyüzünün mavisine,grisine,beyazına olan aşkı mı yani onun özgürlüğü?
Tamam tamam çok soru sordum haklısın,sıkıldın. Ama içimden bu geliyor. Bu da benim mi özgürlüğüm şimdi ha? Kabul, yine soru sordum..
Elbette bir güvercinin özgürlüğü gökyüzünün tamamı. Gökyüzüne çıkmak için geldi dünyaya o küçük güvercin. Kalbinde ilk nefes alış verişin,ilk kanat çırpışın heyecanı ve ölümün korkusuyla geldi dünyaya üstelik. İki aşığı kanatlarında taşıyacağını bilmeden geldi dünyaya.. Bunu bilse yine de gelirdi gökyüzüne eminim ama. Çünkü yeryüzündeki her canlı aşık olup ölmek için gelir dünyaya. İnkar edenler ve karşı çıkanlar var,vardır yani. Birisi de sevdiğim adam.
Bu üçlünün aşka olan inancı sevdiğim adamda yok. Cümlemin sonuna “maalesef” koyamıyorum. Çünkü ben sevdiğim adama haksızlık yapamıyorum. Zaman zaman kendi sevgime haksızlık ediyor olsam da Aşk beni anlıyor.
Kırılmış kanatları o küçük güvercine haksızlık etti; kendi düşünceleri yüzünden sevdiği kadını terk etmek zorunda kalan adam,Kevok’a haksızlık etti. Ben de zaman zaman sevgime. Ama dediğim gibi aşk bizi anlıyor.
Aşkı hayatına almayan bir adamla aşk için dünyaya geldiğini adı gibi ezberlemiş bir benin bir araya gelmesi de ironinin en büyük örneklerinden sanırım. Ama adı üstünde aşk. Tek taraflı bir aşk. Sevgi demiyorum,aşk..!
Sevdiğim adamın nefes alış verişinde yükselip alçalan göğsüne her baktığımda, gözlerinin yeşiline bakarken o cennette kaybolmak istediğimi her seferinde kendime hatırlattığımda, sesinin hangi tonu olursa olsun özlediğim o sesi her duyuşumda, nefesini saçlarımın arasında her hissedişimde sevgimin gücünü hissedebiliyorum. Gitmek istese de gidemiyor insan,biliyorum.
Kevok’un sevdiği adam da benim sevdiğim adam gibi güzel gülüyor muydu acaba,hatırlayamıyorum. Ama ben sevdiğim adamın gülüşündeki duruşu hiçbir zaman unutmayacağıma yemin ederim. Tüm sevgim üzerine !
Bir gün başka bir adamı sevmeye kalkıştığımda dahi o gülüş aklımın,o unutmayan fil hafızalı aklımın bir köşesinde kalacak. Kendi içimdeki müzede bir ömür saklayacağım onu. Yalanım varsa sevdiğim adamın gülüşünden mahrum kalayım..
Gülüyor ya hani,dudakları yanaklarından kenarlara yayılıyor ya hani, dudakları,öpüşürken güven veren dudakları inceliyor ya milim milim… Şairlerin dedikleri gibi “Ahh..!” diyorum, “bittim ben” !
Gülüşüne bitiyorum sevdiğim adamın.
Esen en basit rüzgarda bile o cumartesi pazarındaki güvercinin kanatları nasıl ki tek tek hissediyor o rüzgarı,ben de sevdiğim adamın gülüşünde hissediyorum en derin mutlulukları.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder